Akılını en doğru şekilde kullan kitabınında ana fikir genel olarak bir soru etrafında şekilleniyor; “Başarı, öğrenmekle mi, yoksa akıllı olduğunuzu kanıtlamakla mı ilgilidir?” Bu soruya verilen cevaba göre de; bireylerin iki tip düşünme tarzına sahip olduklarından bahsediliyor; “Sabitlenmiş düşünce yapısına sahip bireyler” ve “Gelişmiş düşünce yapısına sahip bireyler”.
Kitapta bu iki düşünce tarzına sahip bireyler arasındaki farklar ve bu tarz düşünme yapısına sahip bireylerin kendi tarzlarına göre başarılarını ne derece ortaya koyabildikleri anlatılıyor.
Düşünce Yapısı
Bazıları bu farklılıkları güçlü ve fiziksel bir temelin oluşturduğunu ve bunların kaçınılmaz değiştirilemez olduğunu ve bireysel zekânın arttırılamayan sabit bir özellik olduğunu, (sabitlenmiş düşünce tarzı)
Bazıları ise bireysel farklılıkları inkâr etmeden, eğitimin, pratiğin ve yöntemin zekâ üzerinde değişikliğe neden olduğunu. (gelişmiş düşünce tarzı)
Biraz daha derinleştirsek; bu iki farklı zihin yapısına sahip insanların düşündükleri ve hissettikleri ise aşağıdaki söylemlerle özetlenebilir;
Sabitlenmiş düşünce tarzına sahip insanlar, “Bir konuda çalışmak zorundaysanız, o konuda iyi değilsinizdir.” diye anlatıyor ve ekliyorlar; “Gerçek dâhilere, her şey daha kolay gelir.” “Çabalamak sizi küçültebilir.” derken,
“Gelişmek dururken ne kadar harika olduğunuzu tekrar kanıtlamak için neden zaman harcayasınız?” “Eksiklerinizi gidermek varken neden onları saklayasınız?” “Sizlerin gelişmesine yardımcı olabilecek arkadaşlar varken neden öz saygınızı onaylayan arkadaşlar bulasınız?” “Sizleri zorlayacak deneyimler yerine, neden denenmişini arayıp bulasınız?” derler.
İşler iyi gitmediği zamanlarda dahi kendinizi zorlama tutkusuna sahip olmak ve ona sıkı sıkıya sarılmak, gelişme düşüncesi tarzının ayırıcı özelliğidir. İnsanların hayatlarındaki en zorlu zamanlarında bile gelişmelerine olanak tanıyan; işte bu aklını doğru kullanma yöntemidir.
Bu kitapta en çok; “Aklını doğru kullanan kişi başarısızlıklar karşısında cesareti kırılan kişi değil, öğrenme sürecinde olduğunu düşünen kişidir.” söylemini sevdim. Yanı sıra; bu bölümleri destekleyen günlük hayatın içinden örnekler, yapılan araştırma sonuçlarıyla okuyucuya sunulmuştu. Bu cümlelere hizmet eden bir örnekle özetlemek gerekirse vereceğim örnek şu olurdu;
Bir araştırmadan bahsediliyor kitapta; insanların başarısızlıkla nasıl başa çıktıklarını anlamak için yapılan, öğrencilerin zor problemlerle ne şekilde uğraştıkları izlenerek tamamlanmış bir araştırma bu.
“Çocuklar zor yapbozlarla karşı karşıya geldiklerinde, on yaşında bir tanesi; “Zorlukla uğraşmayı seviyorum ve bilirsin bunun öğretici olacağını umuyorum!” diyor.
Araştırmada beklenmeyen sonuç şu;
“O çocuklar, zihinsel yetenekler gibi insan özelliklerinin çabayla geliştirilebileceğini biliyorlar. Yaptıkları şey tam olarak; “Aklını Doğru Kullanmak”. Başarısızlık tarafından cesaretlerinin kırıldığını akıllarına getirmiyorlar, başaramadıklarını düşünmüyorlar bile. Onlar öğrendiklerine bakıyorlar.”
Her zaman ya zorlukla başa çıkılacağını, ya da başa çıkılamayacağı düşünülür. Hiçbir zaman birinin başarısızlığı seveceğini düşünmeyiz. Başarısızlığı hediyeye dönüştüren bir bakış açısı daha var oysaki.
Bu kitabı okuyuculara kesinlikle tavsiye ederim. Koçlukta tam bir başucu kitabı niteliğinde. Yanı sıra, birçok insanın farkında olmadığı bir saptamayı da içinde barındırıyor. Bir şeyi yapmak ve ondan zevk almak için o şeyde harika olunması gerekmiyor. Bu farkındalık bile çok değerli.
Kitaptan aklımda kalan en önemli cümle ise; “Başarmada öncelikli olan sabit yetenek değil, kişinin kendini maksatlı adayışıdır.” cümlesi.
Kitabı buradan alabilirsiniz.
İyi okumalar.
Hazırlayan: Duygu Topaç