Kaynak Kitaplar

Ana Sayfa Kaynak Kitaplar

Ergen Beyni

0

Ergen beyni hakkında yeterince bilgiye sahip olsaydık, onlara yine aynı şeyler söylenir miydi? Ergenlik dönemeni yaşayan gençleri anlamanın öncelikle ilk adımı, onların ergen beynini anlamaktan geçiyor.

Ergenler hakkında bildiğimiz en güçlü bilgi öfke hormonlarının ergenlerin “delirmelerine” yahut “akıllarını kaybetmelerine” neden olduğudur.

AMA BU TAMAMEN YANLIŞTIR!!!

Bu dönemlerde hormonlarda bir artış meydana gelebilir ancak bunun nedeni hormonel değil  beyinlerindeki gelişmenin , değişimin sonucudur.

Dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde ergenliğin özünü ve onun önemli boyutlarının anlaşılmasının, gerek şimdi gerekse ömür boyu nasıl yaşama gücü vereceği araştırılıyor. Ergenlik döneminde, hayatımızda hiç olmadığı kadar bir büyüme ve olgunlaşma patlaması yaşanır.

Ergenlik yılları zor olsa da ergen idrakinin ortaya çıkmasını destekleyen beyindeki değişikler doğru kullanıldığında cesaretin ve yaratıcılığın en güçlü dönemi olduğunu görürüz.

Ergenlik yıllarındaki idraklarını  4 özellik oluşturur.

  • Orijinlallik Arayışı;
  • Sosyal ilişkiler;
  • Artan duygusal Yoğunluk
  • Bilinçli ve yaratıcı araştırmacılık

Kısaca; bu değişiklikler hem risk hem de fırsat yaratır, hayatımız olan gemiyi tehlikeli sulara veya heyecan veren maceralara yönlendirmemize sebep olabilir.

İkinci bölümde, ergenlik döneminde beynin nasıl büyüdüğü ve böylelikle hayatın bu döneminde önümüze çıkarttığı fırsatlardan nasıl faydalanabileceğimiz açıklanıyor. Ergenlik döneminde ciddi sakatlıklara maruz kalma veya ölüm riski çocukluk ve yetişkin dönemine göre 3 kat daha fazladır. Riskteki bu artış tamamen “şans” tan değildir, bilim adamları bunun beynin doğal gelişiminden geldiğine inanır.

Bu değişiklikleri kabul ettiğimiz zaman ve onlarla uğraşmamız gerektiğini düşünmek yerine gençlere  ihtiyaç duydukları rehberliği ve desteği sağladığımız zaman ergenlerin daha mutlu ve sağlıklı  hayatları yaşamak için gereken yeni kapasiteleri geliştirmelerini mümkün

Üçüncü bölümde ilişkilerin kimliğimizi nasıl oluşturduğu ve hem kendi kendimizle hem de başkalarıyla güçlü ilişkiler kurmak için neler yapabileceğimiz masaya yatırılıyor. Hayatımızın ilk 10 yılındaki deneyimlerimizin beynimizin gelişmesi konusunda önemli etkileri vardır. İlk bağlanma aile ile başlar. Güvenli bağlanmaya sahip olduğumuzda ilişkisel tecrübelerimiz, beynizmizde bütünleşmenin ve zihnimizde de dayanıklılığın gelişmesini desteklemiştir. Güvensiz bağlanma ise bizi iyi ilişkiler kurma aşamasında zorlayabilir.

Son bölümde ise ergenlikteki değişim ve zorlukların en iyi şekilde yönetilme yöntemlerine yer veriliyor. Ergenlik dönemi hayata bakış açısının, başkalarıyla iletişim kurmanın, karar vermenin ve sorumluluk almanın yeni yollarını öğrenmekle doludur.

Yetişkinler olarak bu değişimler bizi olanı biteni kabul etmeye , reaksiyon göstermek yerine alıcı ve esnek olmaya , düzeltmek yerine iletişim kurucu olmaya zorlar. Bir çocuğun ve ergenin büyümesi ve gelişimi için en iyi ortam oluşturabilmek üzere ebeveynlere en çok neyin yardımcı olabileceği şöyle görüyoruz. “ANDA KALMAK”. Ergenlerin yaşadıkları ikilemlerde  ancak asıl ihtiyaç duyduklarını, hissedildiklerini hissetmelerini ve bizimle iletişim kurabileceklerini onlara sağladığımız anda onlarla anda kaılırız

Her bölümün sonunda yer alan, beyinlerimizin ve ilişkilerimizin güçlenmesi için bilimsel olarak kanıtlanmış tavsiyelerin bulunduğu Zihinsel Görüş Araçları bölümlerinde bu süreç boyunca kullanılabilecek pratik tavsiyeler veriliyor

Kitabı buradan alabilirsiniz

Hazırlayan: Rakel Karaoğlan

Ergenlerle İletişim Sanatı

0

Ergenlerle iletişim sanatı kitabı  evinde ergen olan pek çok anne babanın okuması gereken bir kitap.Kitapta genel olarak ergenlik çağı nedir, ergenlik çağında vücudumuzda neler olur ve ergenlik çağındaki çocuklarımızda karşılaşabileceğimiz en sık rastlanan sorunlar nelerdir ve ergen çocuklarımızla sağlıklı iletişim kurmanın yolları anlatılıyor. Kitap ebeveynler için bir başvuru kaynağı, davranış kılavuzu niteliğinde. Yazarların kendi ifadeleri ile: “bu kitabı bir açık büfe gibi değerlendirin: durumunuza, çocuğunuzun karakterine, kendinize uygun çözüm yolları arasından seçim yapın, sezgilerinize güvenin” diyorlar.

Bu kitabın ana mesajı, ergenlikte beyin gelişim halinde olduğudur ve ergenlerin duygusal ve biyokimyasal dengeleri çok hassastır. Gündelik yaşamları ergenlerin zihinlerini duygularını ve kimyalarını etkilemekte ve davranışlarına yansımaktadır. Çocukların davranışlarının bir kısmı karakterlerinden kaynaklansa da bir o kadarı da yaşadığı çevre ve deneyimleri ile şekillenmektedir. Ergenlik dönemi, çocuklarımızın davranış bozukluklarını düzeltebileceğimiz, sağlıklı yetişkinlere dönüşebilmeleri için çocuklarımıza yardımcı olabileceğimiz son dönemdir. Ergen çocuğumuza verdiğimiz tepkiler, etkileşimimiz onun duygularını, davranışlarına ve kişiliğine doğrudan etkiler. Akılcı, mantıklı, berrak düşünceler ve farkındalığımızın yüksek olması duygularımızı kontrol edebilmemizi sağlar.

Günümüzde ergenlik çağı eskiden olduğu gibi 13-19 yaşları arasında yaşanan bir dönem olarak kabul edilmemektedir: Fizyolojik değişimin başladığı anda ergenlik çağı başlamaktadır.  Bu da 11 yaşından itibaren ergenlik bulgularının görülebileceğini göstermektedir. Ergenlik çağı kızlarda 18 yaşına, erkeklerde ise 24 yaşına kadar sürebilmektedir.

Fizyolojik değişim başladığında beyindeki karmaşa da başlar. Ergenlerin tepkilerinde kontrolsüz olmaları duygularını denetlemekte zorlanmalarının sebebi bu karmaşadır. Ebeveyn olarak çocuklarımızı yakından gözlemlemeli olumsuz duygularını ve olumsuz ruh halini saptayıp dingin duyguların etkinleştirmesi için onlara yardımcı olmalıyız. Ebeveyn olarak kendimizi tanımamız değerlerimizin ve prensiplerimizin bilincinde olmamız aile ortamında sağlam ve tutarlı sınırlar belirleyebilmemizi sağlar. Kendi tepkilerimizin bilincinde olmak verdiğimiz tepkileri denetleyebilmemize yardımcı olur. Kendimizi denetledikçe çocuğumuza da iyi bir örnek olabiliriz. İletişimde açık ve dürüst olursak evdeki ortamımızda o kadar huzurlu olur. Çocuğumuzun büyümesine değişen ihtiyaçlarına kendini kendimizi adapte etmeli ve çocuğumuzun istediği gibi onlara davranmalıyız. Bu sayede onların işbirliğini kazanabiliriz.

Ergenlikteki beyin faaliyetleri ile ilgili yapılan araştırmaların en önemli bulgularından biri bütün davranışların altında tetikleyici duyguların olduğudur. Çatışma ortamında yaşayan, olumsuz duyguları tetikleyecek deneyimlere maruz kalan gençlerin bu olumsuzluklar karşısında geliştirdikleri üç ana tepki vardır 1. Savaşma 2. kaçma 3. dona kalma tepkileri. Çocuklar kişiliklerine göre bu davranış türlerinden bir tanesini seçerler. Her üçünün de altında yatan duygular ve sebep oldukları davranışlar detaylı olarak kitapta anlatılmaktadır. Her bir duruma karşı yapıcı ebeveyn davranışları geliştirmenin neler olduğu açıklanmaktadır.

Ergenlik döneminde beyinde biyokimyasal ve hormonal değişimler meydana gelmektedir. Bu değişimler de duygulara ve davranışlarına etki etmektedir. En önemli iki hormon östrojen ve testosterondur. Bunun yanı sıra dingin davranış sistemini besleyen oksitosin, serotonin, dopamin, endorfinler, vazopressin ve GABA salgılanır. Huzursuz davranış sistemi ise adrenalin, noradrenalin ve kortizol ile beslenir.

Beyindeki nöronlar arasındaki bağı harekete geçiren nörotransmitterların yakıtı dopamindir.  Dopamin öğrenmeyi tetikleyen, heves, coşku, enerji, merak, stres altındayken veya olumsuz deneyimler yaşarken kendini toparlaması yardımcı olacak iyi kimyasalların dengelenmesi gerekebilir. Kimyasal dengeyi bulmaya çalışırken baştan çıkmaları ve yanlış yollara sapmaları da olasıdır. İşte dopamin burada devreye girmektedir. Beyin hep dopamin seviyesini yükseltmek ister.  Dopamin aynı zamanda ödül mekanizmasını da çalıştıran yakıttır.  Dopamin ruh halini iyileştirir.

Stres arttığında en dengeli en aklıbaşında ergen çocuk bile durumla başa çıkabilmesini, daha iyi hissetmesini sağlayacak etkinliklerin,  başa çıkma stratejilerinin arayışına girişir. Bunların bazıları spor yapmak, arkadaşlarla bir araya gelmek, müzik dinlemek gibi olumlu davranışlar, bazıları ise içki içmek, uyuşturucu kullanmak gibi zararlı stratejilerdir. Olumsuz başa çıkma stratejileri düzenli sığınılan bir vaka haline gelmeden çocuğunuzla konuşarak bilinçlendirmeye çalışmalısınız, gerekirse profesyonel yardım almalısınız.

Kitapta ergenlik çağında karşılaşabileceğimiz sorunlu hareketleri veya sorunlu davranışları nasıl tespit edebileceğimizi ve nasıl çözümleyebileceğimizi de çok detaylı anlatıyor. Tüm davranışların altında duyguların yattığını hatırlamak çok önemlidir. Bir çocuğun sessiz ve sakin olması her şeyin yolunda olduğunu göstermeyeceği gibi huysuz ya da asi olması da endişelenmeye gerektirecek sorunları göstermez. Durumun endişelenmeyi gerektirip gerektirmediğinin göstergesi davranışların şiddeti ve sıklığıdır. Ebeveyn olarak kendi durumunuzu ve çocuğunuzun durumunu gözlemleyip değerlendirme yapmanız nelere odaklanmanız gerektiğini anlamanızı kolaylaştırır.

Günümüzün ergenlerini tehdit eden bir başka unsur da teknoloji ve internet kullanımıdır. İnternetin avantajları olduğu kadar zararlı yönleri de çok fazladır. İnternet kullanımı kontrollü olmalı ve internet haricinde çocukların fiziksel aktiviteler ve yüz yüze sosyalleşmelerle vakit geçirmelerini sağlanmaya çalışılmalıdır.

Ebeveynin verdiği karşılık ve tepkiler çocuğun davranışlarını düzeltmek için kullanılabilecek en etkili araçlardır. Ergenlik çağındaki çocuğumuzun fizyolojisi ile birlikte karakterinin de değişim içinde olduğunu kabul etmemiz ve bu duruma bizim de uyum sağlamamız gerekir. Onunla iletişim ve etkileşim biçimimizi de bu yeniliğe uydurmamız gerekir. İlişkinin dinamiklerini değiştirirken onun bağımsızlığına destek olmak gerekir.

Çocuğumuzun sağlıklı, dengeli, özgüvenli bir yetişkin olma yolunda ebeveyn olarak bütün tepkilerimizi bütün davranışlarımızı kontrol etmeliyiz. Şiddet şiddeti tetikler sevgi sevgiyi besler.

Bu kitapta en beğendiğim cümle “Çocukların ihtiyaç duyduğu sevilmek, dinlenilmek, motive edilmek, ait hissetmek ve geleceği iyimser görmektir; ebeveyn olarak ne yaptığımız ve ailemizde nasıl bir ortam yarattığınız çok önemlidir.”

Kitabı bu lınkten alabilirsiniz

Hazırlayan: Gamze Borahan

Gerçekten Beni Duyuyor musun?

0

Gerçekten Beni Duyuyor musun?  kitabı İstanbul Üniversitesi psikoloji lisans, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Yüksek Lisans mezunu olan Leyla Navaro’nun 1987 de yazdığı  harika bir iletişim kitabı.

Peki niçin harika bir kitap?

Öncelikle 34 yıl önce yazılmış olmasına dikkat çekmek istiyorum. Evet, şu anda da raflarda pek çok iletişim kitabı mevcut ve hatta ayrı ayrı alanlarla ilgili daha detaylı kitaplar var belki. Ama bu kitabı okurken iletişimin alfabesini öğreniyormuş hissine kapıldım. Öyle ki alfabeyi öğrendikten sonra istediğim tür kitabı okuyabilirdim artık.

Yani istersem ödül- ceza hakkında bir kitap, istersem 3-6 yaş çocuk gelişimi hakkında bir kitap veya anne babalık sanatı hakkında bir kitap. Bu artık benim hangi alanda daha çok bilgiye ihtiyacım olduğuyla veya kendimi hangi alanda geliştirmek istediğimle ilgiliydi. Alfabeyi çözmüştüm bir kere.. 198 sayfalık bu kitap hakkında sayfalarca yazıp, saatlerce konuşabilirim ama daha fazla detaya girmeden kısaca kitabın içeriğinden bahsedip, okuma keyfini  çay-kahve eşliğinde size bırakmak isterim.( kitabı okurken çay-kahve bağlantısını göreceksiniz J)

Kitap Kaç Bölüm ?

Kitap 9 bölümden oluşuyor, içinde anne babalar için örnekler, alıştırmalar ve diyalogları doğrusu ve yanlışıyla canlandıran görseller bulunuyor. Hepsi de hayatın içinden çok canlı örnekler. Odasını toplamayan çocuktan tutun da çocuğunu dinlediğini sanıp aslında dinlemeyen ebeveynlere kadar. Bazen kendimizi bir kitapta veya resimde görmek bize; neyi, ne kadar doğru veya yanlış yaptığımızı o kadar güzel yansıtır ve bizde farkındalık yaratır ki…  İşte Leyla Navaro da adeta bir ayna tutmuş anne babalara bu örneklerle.

Kitap genel olarak 3- 6 yaş aralığını ele alıyor . Ama sakın ‘benim çocuğum 6 yaşından büyük, ben bu kitabı okumakta geç kalmışım’ gibi bir yanılgıya kapılmayın. Bu kitapta yazılanları her yaşa ve her yaşta uygulayabilirsiniz. İşte bu da ilk başka ‘harika bir kitap’ dememin sebeplerinden biri.

Yazar kitabında en genel tabirle iletişimin doğrularını, yanlışlarını ve bunların sonuçlarını anlatıyor ve bunu arka kapakta çok güzel özetliyor. Etkili iletişim yöntemlerini anne- babalara ulaştırarak, aile çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını oluşturan iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalıyor. Dinlemek ve duymak arasındaki farkı, çocukları dinlerken vermemiz gereken tepkileri, iyi dinleyici olma kurallarını, katılımlı dinlemeyi ve empatinin önemini detaylı bir şekilde açıklıyor.

Ayrıca, günümüzün değişen değerleri sonucunda ebeveynlerin kendi ailelerinden gördüğü eğitimle, güncel çocuk eğitimleri arasında oluşan kafa karışıklıklarına da rehberlik ediyor. Örneğin; ‘çocuğumu nasıl, kime, neye göre yetiştirmeliyim?’, ’ iyi anne babalık aşırı koruyuculuk mudur veya nasıl olmalıdır ?’, ‘çocuğumun güvenini nasıl arttırabilirim?’ gibi sorulara cevaplar bulabiliyorsunuz.

Mükemmel ve Mutlu Anne

Buna ek olarak, mükemmel ve mutlu anne kavramlarını olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alıyor.   Mükemmel anneliği tehlikeli ve beklentilerin yüksek tutulmasına sebep olan bir kavram olarak yorumlayıp olumsuz etkilerinden bahsederken , mutlu anne-baba olmanın pozitif etkisini gösteriyor okuyucuya.

Bunun yanısıra önemli olanın anne babanın kendi değer ve duyguları konusunda biliçlenip, bunları yapıcı olarak ifade edebilmesi,uygulayabilmesi ve oluşan sorunlara, yapıcı ve pratik çözümler getirebilmesi olduğunu  belirtirken, ‘Ben dili yerine Sen diliyle konuşmanın’ önemininin altını çiziyor.

Pek çoğumuz çocuklarımızdaki olumsuz davranışları yaramazlık, söz dinlememe olarak nitelendiririz. Halbuki bu, buz dağının görünen kısmıdır. Leyla Navaro kitabında bizlere bu buz dağının altınını göstererek, çocuklarımızı daha iyi anlayıp, tanımamızın yollarını görmemizi sağlıyor.

Tüm bunların yanında her ailenin kendi değerleri çerçevesinde bir takım eğitimleri çocuklarına vermek isteyeceklerini, burada önemli olanın ne öğretildiğinden ziyade nasıl öğretilmesi olduğunu belirtiyor. Bu aşamada kadameli yaklaşımlar ,ödül, ceza ve disiplin konularındaki doğruları ve yanlışları yine örnekler ve uygulamalarla anlatıyor.

Kısaca, iletişim konusunda, çocuklarımız vasıtasıyla bilinmeyenleri öğreniyor, yanlış bildiklerimizi düzeltiyor, doğru olanları da yapmaya devam ediyoruz. Böylece kitapta da belirtildiği gibi çocuğumuzu eğitip ve yetiştirirken, aslında kendimizi eğitip ve yetiştirmiş oluyoruz.

Kitabı buradan alabilirsiniz.

Hazırlayan: Ceren Alptekin

Zor Çocukları Anlamak

0

Zor Çocukları Anlamak kitabında yardıma ihtiyaç duyan, anlaşılması zor olan çocuklara yaklaşım şekilleri ile nasıl yardım edilebileceği konusunda rehberlik tavsiyeleri sunulmaktadır.

Kitapta birçok örnek karaktere ve kurgusal duruma yer verilmiştir.

Kitap on iki bölümden oluşmakta olup ilk altı bölümde karakterler, vaka ve olay tanıtımı, ilerleyen üç bölümde çözümlerin vurgulanması onuncu bölümde ailevi sorunlar, on birinci bölümde de okul içerisindeki uygulamalar ve sorular ele almaktadır. On ikinci bölümde ise kısa toparlayıcı bir özet kısmına yer verilmiştir.

Çoğu çocuk düşüncelerini, fikirlerini, endişelerini, bakış açılarını ve duygularını uyumlu bir şekilde ifade edebilcek gerekli donanıma sahip olmadıklarından bunları en uygunsuz kelimelerle ya da hareketlerle ifade etmektedir. Bunların sebepleri gelişmemiş beceriler ve çözümlenmemiş sorunlardır.

Sorunları çözerken, zamanlamayla birlikte takip edilmesi gereken yola dikkat edilmelidir. Sorunlar tek taraflı değil çocukla iş birliği yapılarak çözülmelidir. Zor çocukları anlamak için takındıkları tavır ve becerilerini tanımlamak en iyi yoldur. Bu tür çocukları anlamak adına yazar bizi ilk adım olarak “Lives in the Balance” web sitesinde yer alan forma yönlendirmektedir. Bu form çocuktaki gelişmemiş becerileri ve çözülmemiş sorunları değerlendirmemizde kolaylık sağlayan bir araçtır.

Kitap mümkün olan durumlarda, çözülmemiş sorun tanımlarının her birini ‘zorlanma’ ifadesiyle bitirin der. Ancak davranışın yazılmaması önemli bir etkendir. (Örneğin; Sabahları okula gitmeden önce giyinmekte zorlanma, yatmadan önce dişlerini fırçalamada zorlanma gibi.) Çocuğa bunları ifade ederken de bu dilin kullanılması kritik bir önem taşımaktadır. Sorunları ya da sorunu genel değil parçalara ayırmak, detaylandırmak da işi kolaylaştıran başka bir yoldur. Çocuğun yaptığı eyleme değil, o eylemi yaratan soruna odaklanmaktır ise takip edilebilecek başka bir adımdır.

Otizmli, şiddete meyilli, tikleri olan, Tourette Sendromlu, çift kutuplu duygulanım bozukluğu olan, IQ su yüksek, intihara meyilli, iletişim bozukluğu olan, konuşma zorluğu çeken çocuklar bu kitapta yer alan örnekler ve vakalardır.

Kitapta verilen bu ve benzeri karakterlerde çözülmemiş sorunlar ve gelişmemiş beceriler sorunu yaşandığı görülmektedir. Bu ve benzeri sorunları yaşayan çocukların ebeveynleri çaresizce çözüm için birçok yol denemişlerdir. Halbuki yapmaları gereken sadece çözüme kavuşturulamamış sorunları ve gelişmemiş becerilerin tespitini ilk aşamada yapabilmektir. Çözülen sorunlar ve fark edilen gelişmeyen becerilerin tespiti zorlayıcı atakların azalmasına yardımcı rol oynamaktadır. Mevcut sorunlar işbirlikçi ve proaktif bir yaklaşımla çözüldüğünde yoksun becerilerin de öğretilebileceği görülmektedir.

Çözülmemiş sorunlarla baş etmek için üç seçenek sunar yazar bize;

A, B ve C planı.

A PLANI; Yetişkinlerin isteklerinin sorunlara dayatılması tek taraflı bir çözüme yöneliktir. ’ ……… olmasına karar verdim.’ şeklinde bir yaklaşım söz konusudur. Bu plan zor çocukları anlamada ve sorunu çözmede işe yaramayan bir plandır.

B PLANI; Sorunun işbirlikçi bir yaklaşımla çözülmesini gerektirmektedir. Üç aşamadan oluşur;

A) Empati Aşaması: Çocuktan bilgi alacağımız aşamadır. (Çocuğun endişeleri, çözülmemiş sorunları ve olaylara bakış açısı gibi). ’Fark ettim ki………gibi kelimelerle başlar ve ‘Neler Oluyor?’ gibi kelimelerle son bulur.

Örneğin; Geceleri dişlerini fırçalamakta zorlandığını fark ettim, Neler oluyor?

Zor çocuklar size 5 olasılıktan biriyle karşılık verebilir. Neler oluyor? dedikten sonra;

1.Birşeyler söyler. Daha fazla bilgi alma çabamız ‘derine inme’ olarak tanımlanır ki en zor olanı budur. Amaç burada çocuğa onun endişelerini veya bakış açısını anlama çabanızın yüzeysel ya da üstünkörü olmadığını, yani onu gerçekten anlamaya çalıştığınızı göstermek olmalıdır. Derine inme stratejileri;

Yansıtıcı dinleme;

Çocuğun söylediği her şeyi tekrar etme sanatıdır.’

Nasıl yani?

Pek anlayamadım?

Aklım karıştı, bu konuyu biraz açar mısın?

Ne demek istedin? gibi.

En çok kullanılan stratejidir bu.

Kim, ne, nerede veya ne zaman gibi kelimelerle başlayan sorular sormak.

-Çözülmemiş sorunların neden bazı şartlar altında ortaya çıkıp diğer koşuşlar altında meydana gelmediğini sormak.

-Çocuğa çözülmemiş bir sorunla karşılaştığında ne düşündüğünü sormak? (Ne hissettiğini değil)

-Çözülmemiş sorunları bileşenlerine ayırmak. Gece yatağa yatmanın bileşenleri olduğu gibi, sabahları okula gitmek için hazırlanmanın ve ödevleri yapmanın da bileşenleri gibi. Bunları yaparken çocuk yardıma ihtiyaç duyar.

2.Hiçbirşey söylemez ya da ‘Bilmiyorum’ der. Bu durumda sabırlı ve teşvik edici olmak gerekir. ’İstediğin kadar düşünebilirsin. Acelemiz yok.’ gibi

3.’Bu konuda bir sorunum yok’ der. Burada sizin endişelerinizin çocuğun endişelerinin önüne geçtiğini söyleyebiliriz.  ’odanın dağınık olması’ gibi. Yansıtıcı dinleme burada işe yarayacaktır.

4.’Şu an bu konuda konuşmak istemiyorum ‘der. Çocuğu zorlamamak veya konuşmak istememesinin nedeninin ardından cesaretini toplayıp konuya da başlayabilir.

5.Savunmaya geçer ve ‘seninle konuşmak istemiyorum ‘der. Veya daha kötü bir ifade kullanır.

B) Sorunu Tanımlama Aşaması: Aynı sorun konusunda kendi endişelerimizi veya bakış açınızı çocukla paylaşacağınız aşamadır. ’Endişem şu ki…’veya ‘Aklıma takılan şu ki……’ ifadeleriyle başlayan cümleler gibi.

C) Davet Aşaması: Sizin ve çocuğunuzun gerçekçi ve karşılıklı olarak tatmin edici bir çözüm konusunda tartışacağınız ve anlaşacağınız aşamadır. ‘Şimdi bu sorunu nasıl çözebileceğimizi düşünelim’ ya da ‘şimdi bunu nasıl çözebileceğimize odaklanalım’ gibi ifadeler kullanırız.

Ancak bazen B planını uygulamak için doğru zamanlar oluşmamaktadır. Örneğin çok sinirli olduğumuzda doğru düşünmek daha da zorlayıcıdır. Amacımız, sorunu tekrar ortaya çıkmadan önce çözmek olmalıdır (Bu proaktif B planıdır). Örneğin; Çocuğunuzla dişlerini fırçalamak konusunda B planını kullanarak konuşmak için en uygun zaman, olayın gerçekleştiği andan ziyade çocuğun dişlerini fırçalama göreviyle karşı karşıya kalmasından çok öncedir. Bu sorun çözme konuşmaları için de çocuktan randevu almak iyi bir fikirdir. Ve B planı sadece bir süreçtir. Sihirli bir teknik ya da hızlı bir çözüm yolu değildir, zaman gerektirir.

Acil durum B planı ise; doğrudan yansıtıcı dinlemeyle başlar.

Çocuk ilaçlarını içmeyeceğini ifade ediyorsa ‘İlaçlarını içmeyeceksin. Neler oluyor?’

Bugün okula gitmeyeceğim diyorsa ‘Bugün okula gitmeyeceksin. Neler oluyor? buna örnektir.

C PLANI; Bu plan çözülmemiş sorunu en azından başlangıçta bir kenara bırakmayı sağlar. Örneğin; dişleri fırçalamanın düşük öncelikli bir çözülmemiş sorun olduğuna verdiyseniz çocuğunuza dişlerini fırçalamasını söylemeyin. Öncelikli sorun olarak belirlediklerinize odaklanmayı önermektedir.

Kendimizi zorlayıcı bir atağın ortasında bulduğumuzda otomatik olarak A planını genelde ortaya konulmaktadır. Ancak en doğru hareket, yazara göre, herkesin sakin olabileceği bir ortam yaratmaktadır. Çocuk o anda hala akılcı düşünebiliyorsa B acil planını devreye sokabiliriz.  Ya da C planını uygulayıp atağa sebep olan sorunu çözmek için ilk fırsatta kullanılmak üzere erteleyebiliriz

Zorlayıcı ataklar, öncelik sırasına koymadığımız veya kaçırdığınız çözülmemiş sorunlar konusunda oldukça önemli bilgiler verir ve bize odaklanmamız gereken alanı göstermektedirler. İlaç kullanan veya kullanmak zorunda kalan çocuklar için de A, B veya C ya da acil B planı uygulanabilir.

Kelime dağarcığı az olan çocuklar için de resimli kartlardan faydalanılabilmektedir. Sorun çözme kartları olarak da adlandırabileceğimiz bu kartlar, iletişim kurma becerilerinde herhangi bir sorun olmayan ancak olay anının gerginliği altında endişelerini kelimelere dökmekte ve olası çözümleri düşünmekte zorlanan çocuklarda da fayda sağlayabilmektedir.

Zor çocuklar okul ortamlarında da pek çok sıkıntı ile baş etmek durumunda kalabilmektedirler. Ancak genelde ilaç kullanımı ya da durumlarında utanç duyma gibi sebeplerden ataklar evde daha çok görülebilmektedir. Okul ortamındaki disiplin cezaları A planını temel alır.  Gerekli becerilere sahip olmayan bu çocuklar çeşitli cezalara veya okuldan uzaklaştırmalara kadar uzanan bir süreç yaşamaktadırlar. Gerekçe cezanın örnek teşkil etmesi ve diğer çocuklara uyarıcı bilgi vermesidir. Halbuki okulda farkındalık, ivedilik, mantık, uzmanlık gibi işbirlikçi olabilecek bileşenler olmalıdır. Öncelikle eğitmenlerin gelişmemiş becerileri ve çözülmemiş sorunları tanımlaması ve B planını kullanma becerilerine sahip olması gerekmektedir. Bu ve benzeri kitapları okumak uzmanlık konusunda kazanım getirir; ileri uzmanlık ise deneyim, çaba ve cesareti gerektiren pratikten gelir.

Gelişmemiş becerileri ve çözülmemiş sorunları. Tanımlamak okulda çocukla iletişim kuran yetişkinlerin de dahil olduğu bir ya da iki toplantının düzenlenmesini gerektirir ve bu toplantılardaki standart tartışma kılavuzu, gelişmemiş becerileri ve çözülmemiş sorunları değerlendirme formu olmalıdır.  Bundan sonraki aşama da B planında uzmanlık kazanmaktır. Bu süreç, pratik, kesintisiz geribildirim ve koçluk ihtiyacını doğurmaktadır. Empati aşamasında derine inmek, yetişkinin endişesini veya bakış açısını tanımlamak ve ifade etmek, çözümler konusunda beyin fırtınası yapmak ve çözümlerin gerçekçi ve karşılıklı olarak tatmin edici olup olmadığını değerlendirmek hem eğitimciler hem de ebeveynler için zor gelen unsurlardır. Ebeveynler ve öğretmenler birlikte çalışmak durumundadır.

Davranışsal açıdan zorlayıcı çocuklara yardım ederken göz önünde bulundurulması gereken başlıca özellikler, açık fikirlilik, kişinin eylemlerine başka bir bakış açısından bakmaktır. İstekli olmak, yeni uygulamaları deneme konusunda cesaretli davranmak ve B planını kullanarak gelişmemiş becerileri ve çözülmemiş sorunları değerlendirirken sorun yaşamamak için sabırlı ve sakin olmak önemlidir. Çocuk, davranışsal zorlukları içinde boğuşurken akademik konularda, eğitim konusunda ısrarcı olmak boşuna çabadır. Çünkü kitap yazarının sloganında da belirtildiği gibi: “ÇOCUKLAR EĞER YAPABİLİYORLARSA EN İYİSİNİ YAPARLAR.”

 

YAZARIN ÖNERDİĞİ KİTAPLAR;

  1. SARAH LAWRENCE-LİGHTFOOT

The Essential Conversation :What Parents and Teachers Can Learn From Each Other.

  1. Prof Dr. Ross W.Greene(2008)

Lost at School

  1. Adele Faber-Elaine Mazlish

Siplings Without Rivalry

  1. Tonu Wagner

The Global Achievement Gap:Why Even Our Best School Don’t Teach The N ew Survival Skills Our Children Need – and What We Can Do About it.

YAZARIN ÖNERDİĞİ WEB SAYFASI

Lives in the Balance  www.livesinthebalance.org

Hazırlayan: Tuba KARAARSLAN

En Çok Okunan Makaleler

Koçluk İle İlgili Makaleler

Öğrenci Koçluğu ve Yaşam Koçluğu arasında nasıl bir fark vardır?

0
ICF; koçluğu, ‘Öğrencilerin, kişisel ve profesyonel potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için yaratıcı bir süreç ortak olarak tanımlar.’ Öğrenci Koçluğu, yaşam koçluğu ve öğrenci koçluğun...