Ana Sayfa Blog Sayfa 2

Doğru Öğrenci Koçunu Seçme Rehberi

0

Doğru öğrenci koçunu seçtiğinizden emin olmanın ilk adımı, elbette tam olarak ne aradığınızı bilmektir.

Çocuğum için Doğru Öğrenci Koçunu nasıl seçerim?

Çok çeşitli hizmetler sunan çok sayıda koç var ve bazen sizin için doğru olan koçu bulmak sıkıcı olabilir. Her koç ne söyleyeceğini biliyor gibi görünebilir, ancak günün sonunda, bu koçun sizin için doğru kişi olduğundan nasıl emin olabilirsiniz?  Doğru öğrenci koçunu seçtiğinizden emin olmanın ilk adımı, elbette tam olarak ne aradığınızı
bilmektir.

Öğrenciler ile çalışma konusunda uzmanlaşmış bir koça mı ihtiyacınız var? Çocuğunuza akademik anlamda destek sağlayacak bir akademik koça mı ihtiyacınız var? Çocuğunuza bütünsel yaklaşacak bir kocamı ihtiyacınız var? Neye
ihtiyacınız olursa olsun, amacınız ve ihtiyacınız konusunda net olduğunuzdan emin olun. Bu netliğe sahip olduğunuzda, doğru olanı aramaya başlayabilirsiniz.

Hangi tür koca ihtiyacınız olursa olsun en kıymetli varlığınızı teslim edeceğiniz koçun yetkin ve yeterli olduğundan emin olmanız gerekir İyi eğitimli bir koç, size ya da öğrenciye bir taahhütte bulunmadan önce sizi koçluğun tüm yönlerini düşünmeye teşvik edecektir. Koçluk hızlı bir çözüm değildir ve insanları bir gecede değiştiren bir süreç de değildir. Koç ve öğrenci hedefleri belirledikten ve bir koçluk planı oluşturduktan sonra değişim için süreç en az 3-6 ay sürer. İdeal koçluk ve sonuçlar için 6 ya da 12 aylık bir süreyi öneriyoruz. Koçunuzun genel bir koçluk eğitiminin yanında özel olarak gençlerle çalışmaya yönelik bir koçluk eğitiminin olması çok değerlidir. Gençlerle çalışma konusunda eğitimli bir koç kısa sürede hedeflerinize ulaşmanız için sizi destekleyecektir. Koçluk eğitim programları dünya çapında çeşitli formatlarda ve koçluk modellerinde sunulmaktadır. Hem öğrenci koçluğu hem de Dikkat eksikliği hiperaktivite Koçluğu eğitimi almış bir koçla çalışmak ayrıca değerlidir. İz Koçluk, Türkiye’de DEHB ve
Öğrenci Koçluğu eğitimini ilk gerçekleştiren kurumdur. İz Koçluk mezunları, DEHB ve tüm öğrencilere kaliteli koçluk sağlayacak beceri ve araçlara sahiptir.

Bir koçla görüşmeden önce, kendi ihtiyaçlarınız veya çocuğunuzun ihtiyaçlarınız hakkında bir değerlendirme yapmalısınız.

  • Yüz yüze koçluk görüşmelerini tercih ediyorsanız bulunduğunuz çevreden bir öğrenci koçu arayın. Online koçluk sizin için uygunsa İstanbul’da olmasanız da İz koçluktan hizmet alabilirsiniz
  • Koçun cinsiyeti önemli mi sorusunu çocuğunuza sorun ve bu kararı onun vermesini isteyin
  • Dikkat dağınıklığı, akademik zorluklar, sosyal yaşam dengesi ya da meslek seçimi gibi belirli bir uzmanlığa sahip birini mi arıyorsunuz?
  • Enerjisi yüksek bir koç mu istersiniz?
  • Sizin veya öğrenciniz için özel olarak önemli olan nedir?
  • Ebeveyn olarak bir adım geri çekilmeye ve gerekirse koçun sizinle doğrudan çalışmasına izin vermeye hazır mısınız?

Kendiniz ve çocuğunuz ile ilgili ihtiyaçlarınızı belirlediğinizde doğru öğrenci koçunu seçebilmek için en az 3 farklı koç ile görüşüp ve aşağıdaki soruları sorabilir ve çocuğunuzla birlikte en doğru koçu seçebilirsiniz. Unutmayın çocuğunuzun öğrenci koçu ile uyum sağlaması önemlidir.

  1. ICF ya da EMCC akredite bir koçluk eğitimine sahip misiniz?
  2. Gençlerle çalışma konusunda özel bir eğitim aldınız mı?
  3. Koçluk eğitimlerinizi ne zaman tamamladınız?
  4. ICF ya da EMCC den alınmış koçluk unvanınız var mı?
  5. Ne kadar zamandır koçluk yapıyorsunuz?
  6. Gençlere ne kadar zamandır koçluk yapıyorsunuz?
  7. Koçluk sürekli gelişen bir alan olduğu için hala eğitim almaya devam ediyor
    musunuz?
  8. Mevcut ve geçmişteki öğrencilerinizin / müşterilerinizin yaş aralığı nedir?
  9. Bir sorunla karşılaşıldığında müdahale edebilecek danışmanlarınız var mı?
  10. Destek aldığınız paydaşlarınız var mı?

Doğru öğrenci koçu seçme rehberi umarız ki size en iyi şekilde hizmet eder.

Yaratıcı Öğrenciler

0

Yaratıcı Öğrenciler “Öğrenim yeni bilgi ve beceri elde etme sürecidir.” der Robinson.

Yaratıcı Öğrenciler aslında insanın doğduğu andan itibaren öğrendiğini ancak bazı öğrencilerin okula gitmeye başlamalarıyla beraber öğrenme arzusunu yitirmeye başladığını söylemektedir. Eğitim, organize öğrenme programıdır. Ancak ne yazık ki çoğu ülkede öğrencilerin öğrenirken kendi hallerine bırakıldığından bahsetmektedir ve bunun doğru bir sistem olmadığının özellikle altını çizmektedir yazar.

Gençler, okuma, yazma ve matematik öğrenmek için ilkokula başlayıp bunları akademik olarak ilerletebilmek için liseye giderler. Bu alanlarda başarılı olup iyi derece diplomayla mezun olanlar ise üniversiteye gider ve sonra yüksek maaşla iş bulurlar. Ancak hikâyede unutulan bir gerçek var ki o da her çocuğun her konuda yetenekli ya da zeki olmayışıdır. Dolayısıyla gençleri kendi yetkinlik alanlarında desteklemenin önemini vurgular yazar. Her ne kadar eğitim kültürel bir sorun olsa da kökleşmiştir. Her şeyi değiştirip geliştirebilecek güç olsa da kökleşmiş sistemi baştan kurmak göründüğü kadar kolay değildir.

Temel Bilgilere Dönüş

Aslında yaratıcı öğrencilerin sadece akademik olarak değil, yetenekleri doğrultusunda desteklenmesi onların akademik olarak da ilerlemesine destek olacaktır. Örneğin bir matematik öğretmeni düşünün. Öğrencisi matematiğe karşı ilgisiz ve umursamaz ancak basketbol konusunda inanılmaz istekli. Öğretmen eğer onun basketbol maçına gidip ona orada tezahürat yapıyor olsa o öğrenci de onore olduğu için öğretmenine yakınlık hissetmeye başlayacak ve öğretmeninin dersine de ilgi duymaya başlayacaktır bir süre sonra. Mesele sadece dersler ile yaklaşmak değil. Onları kapsayıcı formda olabilmektir der yazar.  Smokey Road Ortaokulu’nda çok hızlı personel değişimi oluyordu. Öğrencilerin sürekli kavga etmeleri, düşük akademik başarı öyküsü buraya gelen müdürlerin hızlı terk edişine neden oluyordu. Dr. Laurie Barron her seyi değiştirene dek. Pes etmemişti. Çocukların arkalarındaki cevheri görmeye yönelik yaklaşmıştı onlara. Bu hiç kolay olmamıştı. İlk yıl kavgaları önlemek için çocukları birbirinden uzak tutmaya çalışıyordu. Bu başarılı bir plan değildi. Sonra onları desteklemeye giden süreç başladı. Öğrencilerin bir birey olduklarını bilmeleri, hatırlamaları için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Ekibinin her bir üyesinin her bir öğrenciyi bireysel ihtiyaçları ve ilgileri doğrultusunda desteklemeyi önceliklendirmişti.

Standart akımlardan ve bunların çıktılarından bahseden Robinson aslında kontrolü elinde tutmaya çalışmak ve test akımını ve ceza ilişkisine de yer veriyor. Standartları arttırmanın önemini de es geçmemek gerek.

Metaforları Değiştirmek

Öğrencileri hayali şeylerden yola çıkarak somut şeyler elde edebilmeleri çok önemli. Bunu da bir örnekle açıklıyor Robinson. Steev Rees, Kansas City’de yaşayan bir mimar ve DeLaSalle Eğitim merkezine lise öğrencileri için kariyer sohbeti için davet ediliyor. O okulda gördüğü olumsuzluklara karşın büyük de potansiyel olduğunu keşfediyor ve öğrencilerle çalışmalar gerçekleştiriyor. Steve kaza yapmış yarış aracı bulup onu öğrencilere veriyor. Öğrenciler kürdan ve strafor gibi hayali şeylerden yola çıkarak araba tamir etmek gibi daha somut şeyler yapmaya başlıyorlar. Bu da öğrencilere önemli şeyler yapabildiklerini hissettiriyor. Aynı zamanda büyük öğreticiliği olduğunu dile getiriyor. Metaforun gücü öğrenme ile birleşiyor.

Alternatif eğitim programları kapsamında okulda başarısız olan öğrencileri kazanmak esas hedef. Bunu yaparken de geleneksel yöntemlerde başarısız öğrencilerin öz saygılarını arttırmaya yönelik toplumda uygulanabilir ve başka insanlara destek olacak projelerde çalışmaları sağlanıyor. Bu programlar çoğu zaman olağanüstü sonuçlar doğuruyorken neden normal eğitim programlarında da bunlara yer verilmediğini anlayamadığını ifade ediyor yazar.

Öğrencilerin hedefleri ve yetenekleri farklı olabilir ve her hedefi, her yeteneği ihtiyaç doğrultusunda farklı değerlendirmek gerekir.

“Eğitim, öğrencilerin ekonomik açıdan sorumluluk sahibi ve özgür olmalarını sağlamalıdır.” Der Robinson. Yaygın eğitimin her daim ekonomik amacı olduğunu savunur. Bunun da akla uyan bir yöntem olduğunu söyler. Mevcut eğitim sisteminde çok fazla şey hızlı bir şekilde yok oluyor. Bu sürede de özellikle hızla gelişen teknoloji ile beraber yeni ve farklı gelişimler oluyor. Günümüz öğrencilerin bu gelişim ve değişim karşısında önümüzdeki on yıllar içinde hangi meslekleri yapacağı merak ediliyor.

Değişen Okullar

Gelişen teknolojiler, gelişen dinamiklerle beraber değişen okullarda kişilerin sistemleri değiştirme gücüne değiniyor yazar. Kendisi okulu ne kadar çok seven biri ve öğretmen olarak işe ilk başladığı gün karşılaştığı manzara hiç beklemediği bir manzaraydı. Çünkü o öğrenciler sınıfta olmak istemiyordu. Bu durum karşısında çok çeşitli yöntemler denemişti. Buna rağmen ciddiye alınmadığını ifade ediyor Dr. Robinson. En sonunda fark ettiği öğrenciye ne istediğini fark ettirmekti. Sorularıyla onların ne öğrenmek istediklerini sorguladı. Bu yöntem biraz daha fazla işe yaramıştı o öğrencileri kazanma noktasında.

Doğuştan Öğrenenler

Yeni doğan bebekler, etraflarındaki dünyayı öğrenebilmek için bitmeyen bir isteğe sahiptirler. Ancak gözlemlediğim okul çağına gelen çocuklarda bu istek azalmaktadır. Olağan bir öğrenme sistemi vardır okula gidene dek bu çocuklarda. Bu da belli şeyleri öğrenmek için eğitimciye ihtiyacımız olduğu gibi bazı şeyleri doğal olarak da öğrenebiliriz. Dil gibi… Geleneksel bir sınıfta öğrenciler sırada oturur, müfredata göre öğretmen anlatımını yapar, soru sorar, ödev verir ve en sonunda da test yapar. Bu öğrencilerden bazıları o derse istek duyuyorsa hızlıca öğrenirken istek duymuyorsa aynı sınıfta ve aynı öğretmenden ders alan öğrenciler bunu öğrenemeyeceklerdir. Peki burada asıl soru şu. Neden okullarda hep düzen bu şekilde devam eder? Bunun nedeni modern toplumlarda eğitimin hala görülen iki sütun üzerine inşa edilmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bunlar da okulların örgütsel kültürü ve entelektüel kültürü olarak düşünebilirsiniz. Eğitimde akademik yetenek fikrinin ön planda tutulması da buna etken olmaktadır.

Öğrenme Sanatı

Örgün eğitimin üç ana sorunu olduğunu ifade eder yazar. Bunlar müfredat, öğretim ve değerlendirme der. Genellikle standart akım müfredat ve değerlendirmeye odaklanır. Öğretim ise standartları aktarmanın bir yoludur. Eğitimsel ilerlemenin kalbi, sınıf mevcudu, sosyal sınıf, fiziksel çevrenin ötesinde daha çok öğrencileri öğrenmeye teşvik etmek ile artar. Bunu da mükemmel öğretmenler yapar. İyi öğretmenler öğrenme koşulunu oluşturular.

Bilmeye Değer Olanlar nelerdir?

Öğrenciler müfredatı etkin bir şekilde kavrarlar. Çünkü disiplinleri birbiriyle ilişkilendirirler. Burada önemli olan öğrencilerin tümüne ulaşabilmektir. Eğitimdeki dönüşümü gerçekleştirecek olan budur. Tabii bunu yapabilmek için değişimi mümkün kılan müfredata da sahip olmak gerekir. Bu müfredatlar öğrencilerin neleri öğreneceğini ve neleri yapabileceklerini içeren bir çerçevedir.

Sınavlar, Sınavlar

Çok çeşitli yerlerde, bloglarda öğrencilerin geleceğini belirleyen sınavlar nedeniyle yaşanan stres, kaygı, hayal kırıklığı ve bu süreçlerin ikincil sıkıntıları dile getirilmekte. Standartlaşmış testlerin artması ile bu karmaşa tüm dünya genelinde artmaktadır. “Devlet sınavları, her türlü düşünmeyi, tartışmayı ve bir toplum inşa etmeyi engellemektedir” der yazar.

Okul Yöneticilerinin İlkeleri

Bir okulun başarılı olabilmesinin merkezinde vizyon ve beceri kazandıran, öğrencilerin öğrenebildiği ve öğrenmek isteyeceği bir ortam hazırlayan ilham veren bir okul liderinin önemi büyüktür. Bu okullar zorluk derecesi yüksek sınavlar karşısında bile öğrencilerin ilham almasını sağlayabilmektedir.

Geleneksel Ailenin Özüne Dönüş

Çocuklar ve gençler okula göre evlerinde daha fazla vakit geçirmektedir. Özellikle Amerika’da çok çeşitli aile yapısı göze alındığında ailelerin okulla iş birliği içinde olması çok önemlidir. Bu şekilde yaklaşım yaratıcı öğrenciler için çokça fayda sağlamaktadır. Bunu yapabilmek oldukça zorlaşabiliyor çünkü geleneksel aile yapısının dışında aile yapıları olduğunda ortak fikirde buluşmak zorlaşıyor. Bazen anne- baba ayrı oluyor ve çocuk bunlardan biriyle yaşıyor. Bunlardan biriyle yaşarken üvey anne/üvey baba da yanında çocuğun yetişmesinde söz sahibi olabiliyor. Bazen biyolojik aile dışında taşıyıcı ebeveyn, yurttan gelen evlat ebeveyni gibi durumlarda işler çok karmaşıklaşabiliyor. Önemli olan okul ve öğretmenlerin amacı öğrencinin okul dışında da rahat ve güvende olduğundan emin olmaları gerekmektedir. Bazen de çocukların büyüdüğünü kabul etmek bunun için en kritik nokta olabiliyor.

Ortam Değişikliği

Her ne kadar okulların kendi kültürleri olsa da bazı okullar içlerinde bulundukları koşullar, siyasi ortamdan etkilenme söz konusu. Eğer siyasilerin okullar için yanlış hedeflere odaklanması söz konusu olursa yanlış stratejiler gelişir.

Hazırlayan: Rabia Parla

Performans İçin Koçluk

0

Kitabın yazarı olan John Whıtmore 1980 lerde koçluğu organizasyonlara götüren ilk kişidir. Koçluk modeli G-R-O-W’ un yaratıcılarındandır. Performans için koçluk kitabı koçluğun kutsal kitabı olarak görülür ve birçok kişiye en iyi performansı ortaya çıkartmaları için ilham kaynağı olmuştur.

Kitap 5 bölümden oluşmaktadır. Kitabın sonunda terimler sözlüğü, alet çantası, aktif dinleme, güçlü sorular kısmı yer almaktadır.

  1. Bölümde : Koç koçluktan daha büyüktür
  2. Bölümde: koçluğun prensipleri
  3. Bölümde: koçluk uygulaması
  4. Bölümde: koçluğun özel uygulamaları
  5. Bölümde: koçluğun potansiyelini gerçekleştirmek

‘ Bizlerin daha çok meşe palamutlarına benzediğimizi, her birimizin içinde muhteşem bir meşe ağacı olma potansiyeli olduğunu ileri sürüyordu. Beslenmeye, cesaretlendirilmeye ve uzamak için ışığa ihtiyacımız var ama meşe ağacı olmak zaten bizim içimizde.

Vahşi doğada meşe palamutlarından büyüyen meşe fidanlarının, su bulmak için tüy kalınlığında tek bir kazık kökü hızla büyüttüğünün farkında olmayabilirsiniz. Fidan henüz 30 cm uzunluğundayken bu kök aşağı doğru bir metre kadar uzayabilir. Bir fidanlıkta ticari olarak büyütüldüğünde, kazık kök saksısının dibinde bükülür ve fidan başka yere dikilirken kırılır; bu onun gelişimini ciddi şekilde sekteye uğratırken onun yerine gelen büyür. Kazık kökü korumak için yeterli zaman ayrılmaz ve çoğu yetiştirici varlığından ya da amacından bile haberdar değildir. Bilge bahçıvan, bir fidanı başka bir yere dikerken, kırılgan kazık kökü açacak ve ucuna ağırlık verecek ve bir metal çubukla toprağın derinine kazılan dik bir deliğe dikkatlice yerleştirecektir. Ağacın yaşamının erken evresinde bu sürece harcanan zaman, onun hayatta kalmasını sağlar ve daha hızlı büyüyüp ticari olarak yetiştirilen kardeşlerinden daha güçlü olmasına imkan tanır. İş dünyasının bilge liderleri koçluğu iyi bir bahçıvan kadar başarılı olmak için kullanırlar.’

Çok beğendiğim bu alıntıyı sizinle paylaşmak istedim.

Kitapta,

Koçluk nedir? Nasıl icra edilir? Nelerle karıştırılmamalıdır? Neden koçluk gereklidir?

Liderlerin yöneticilerin koçluk öğrenmesi neden önemlidir?

Bu soruların ve daha bir sürü sorunun yer aldığı bu kitap koçluğun tanımını, diğer meslek grupları ile farkını, koçluğun uygulanış yöntemlerini, koçluğun etik kurallarını, prensiplerini, G-R-O-W yöntemini, SMART, PURE, CLEAR yöntemini profesyonel bir şekilde anlatmıştır.

G-R-O-W yöntemi

G(GOAL): Hedef Koyma

R(REALİTY): Gerçek

O(OPTİONS): Seçenekleriniz neler?

W(WİLL): Ne yapacaksınız?

G-R-O-W yöntemi hedef koyma ve hedefimizi gerçekleştirmek için uygulayacağımız etkili bir yöntemlerdir. İyi bir hedefin niteliklerini belirlerken SMART, PURE, CLEAR ’a uygun olması gerekir.

SMART (akıllı)

Specific(belirli)/Measurable (ölçülülebilir)/Agreed ( mutabık kalınmış)/Realistic (gerçekçi) /Timeframed (zaman çerçeveli)

PURE (arı)

Positively stated (olumlu ifade edilmiş)/Understood (anlaşılmış)/Relevant (konuyla ilgili)/Ethical (etik)

CLEAR (açık)

Challenging (zorlu)/Legal (yasal)/Environmentally sound (çerçeveye uyumlu)/Appropriate (uygun)

Recorded (kaydedilmiş)

Koçluk dünya tarafından başarısı ve etkisi görülmüş bir yöntemdir. Koçluk; yolculukla ve bu yolculukta kendimizi keşfederek ilerlemekle ilgilidir. Koçluk insanlara hayatlarıyla ilgili değişiklik yapmak istedikleri konular üzerinde düşünmeyi, güçlü sorularla farkındalığı arttırmayı ve potansiyeli ortaya çıkartmayı sağlar. Koçluk yaratılan güçlü ilişki ve kullanılan iletişim araçları ve tarzı nedeniyle büyük sonuçlar üretir. Koçluk alan kişi gerçeklere ulaşır. Yeni becereler ve davranışlar geliştirir ancak bu söylendiği ya da öğretildiği için değil kişinin kendi içinde keşfederek hayata geçirmesiyle ilgili bir süreçtir.

Koçluk kişinin potansiyelini ortaya çıkartarak kişinin ulaşabileceği en üst performansa ulaşmasını sağlar. Koçluk özünde, iş birliği ve potansiyele inanmakla ilgilidir. Koçluk yüksek performans için koşullar yaratır. Koçluk kişide sürdürülebilirlik, iç değerler, güven, nitelik, yeterlilik, öğrenme, yeniden yaratma oluşturur. Koçluk suçlama kültürünü bir kenara bırakarak iç denetimimiz sağlayarak, sorumluluk alıp çözüm yolu bulmayı sağlar. Hayatımızda olması gereken ve önemi her geçen gün artan koçluk liderlerin ve yöneticilerinde tercih ettiği bir yöntem olmaktır. Süreç ilerledikçe de koçluk daha çok önem kazanmaktadır.

Kitapta en çok beğendiğim kısım koçluk ile ilgili detaylı açıklamaların yapılması, G-R-O-W yöntemini detaylı bir şekilde anlatması, örneklere yer vermesi ve kitabın sonunda yer alan güçlü sorular oldu. Ayrıca Gallwey ’in kelimeleri ile ‘’Bir insanın kendi aklının içindeki rakibi, filenin diğer tarafındakinden daha zorludur.’’ cümlesi oldu. Bazen iç engellerimiz, dış engellerden daha göz korkutucu ve engelleyicidir. İç engellerimizin farkına varıp, alt kimliklerimizi organize ederek, kendimize hakim olursak daha başarılı oluruz. Alt kimliklerimizi yani iç sesimizi orkestraya benzetebilir organize edilmediğinde her bir enstrümandan farklı bir ses çıkar ve kulağa hoş gelmez. Okestra şefi ise gelip maestro dediğinde muhteşem uyum ve düzen içinde müzik ortaya çıkar. Biz de kendimizin orkestra şefi olarak iç sesimizi en iyi şekilde organize edebiliriz. Olumsuzlukları muhteşem bir müzik dinletisine çevirebiliriz. Şef biziz ne istersek onu duyarız, neye odaklanırsak o oluruz.

Kitapta en az beğendiğim kısım ise verilen örnek görüşmelerin tek bir kişi ve konu üzerinden verilmesiydi. Örnek koçluk görüşmelerinin daha genel ve gündelik hayatta karşılaşılacak bir konu olması uygulamada daha fazla avantaj sağlayabilirdi. Daha fazla örnek koçluk görüşmesi olmasını isterdim.

Bu kitabı koçluğu anlamak isteyen ve hayatına katmayı düşünen herkesin okumasını tavsiye ederim. Koçluk için ara ara tekrar okunması gereken başucu kitabıdır. Koçluğa dair her şeyin yer aldığı, koçluk eğitimi alan herkesin faydalanması gereken, koçluk yolunu en iyi şekilde tanıtan, yolda karşılacağımız engelleri, zorlulukları görmemizi sağlayan ve bu yolu nasıl yürüyeceğimizi ayrıntılı, somut bir şekilde örneklerle sunan faydalı bir kitap.

Kitaptan aklımda kalan en önemli cümleler;

Bir şeyi yapabilmek için onu nasıl yapmanız gerektiğini bilmek zorunda değilsiniz. Yürümeyi, koşmayı, bisiklet sürmeyi ve bir topu yakalamayı talimatlar olmadan öğrendiniz.

Mesele lider olmak değil. Mesele, kendiniz olmanız ve vizyonunuzun açığa çıkması için kendinizi eksiksiz yani bütün kabiliyetlerinizi, yeteneklerinizi ve enerjinizi kullanmanızdır. Hiçbir şey esirgememelisiniz.

Warren bennis

Sizi sınırlayan tek şey vizyonunuzun büyüklüğü ve sizin kendinizi sınırlayan inançlarınız olabilir mi?

Hazırlayan: Cansu Ünlü

Koaktif Koçluk

0

İşte ve Hayatta Ortak Başarı için Yeni Yöntemler

Yazarlar: Laura Whitworth, Karen Kimsey-House, Henry Kimsey-House, Philip Sandahl

Kitabın konusu: Kitapta, Coaches Training Institute’un (CTI) Koaktif koçluk modelinin üç ilkesi ve koçluğun temel özellikleri anlatılıyor. Örnekler, teknikler, tecrübeler ve eklerle destekleniyor.

Koaktif koçluğun dört temel taşı:

  1. Danışan doğuştan yaratıcı, becerikli ve bir bütündür.
  2. Gündem danışan tarafından belirlenir.
  3. Koç, ¨o an içinde dans eder¨.
  4. Koaktif koçluk, danışanın tüm yaşamını ele alır.

Koaktif koçlukta;

  • Hem koç hem de danışan aktif ve işbirliği içindedir.
  • Koçun görevi, danışanının hayallerine, isteklerine ve özlemlerine tercüman olmak, görevlerini, amaçlarını ve hedeflerini netleştirmek ve bu sonuca ulaşmalarına yardımcı olmaktır.
  • Bağlı kalınacak temel kurallar; saygı, açıklık, merhamet, empati ve doğruyu söyleme üzerine kesin bir bağlılıktır.

Modelin Kalbi: Danışanın Gündemi

Danışanın her gündemi üç ana ilke ile sarılmıştır: Doyum, denge ve süreç.

Aldığımız her karar, bizi doyuma, dengeye ve hedefimize ulaşmak için içinde olmamız gereken sürece yaklaştırır yada uzaklaştırır.

Ateş için oksijen, yakıt ve ısı gerektiği gibi bu üç ilke, parıldayan bir yaşam oluşturmak için birleşir.

  1. Danışanın Doyumu

Doyum; amacı olan, kişinin değerlerini yaşadığı, tam potansiyeline ulaştığı bir hayatı yaşaması ile ilgilidir. Kim olduğunu bilme ve kendisi için doğru olanı yapma durumudur. Doyum koçluğunda önerilen pratikler; Değerleri belirlemek, gelecekteki hale başvurmak, yaşam amacı ifadesini oluşturmak ve sabotajcının farkında olmaktır.

  1. Danışanın Dengesi

Danışanın dengesi, dinamik hayatın içinde tercihlerle sürekli değişir. Dengeyi bozan, engellenmişlik, sıkışmışlık yada kötüye gidiş duygusunun temel sebebi genelde danışanın bakış açısıdır. Denge koçluğu akışı tekrar başlatır, önemli tercihlerin yapılmasına yardım eder.

Formülün beş adımı: Bakış Açıları, Tercih, Planlama, Taahhüt ve Eylemdir.

  1. Danışanın Süreci

Süreç hayat nehrinde nerede olursanız olun, bunun farkında olmakla ilgilidir. Süreç koçluğu, danışanın anda nerede olduğuna odaklanır. Koçun görevi, zorlu ya da sakin olsun, tüm süreçlerde gözlemlemek, desteklemek, eşlik etmek ve cesaretlendirmektir. Süreç koçluğunun beş adımında: 1-Koç karmaşayı duyar ve dile getirir, 2- Koç keşfeder, 3- Danışan deneyimler, 4- Değişiklik meydana gelir ve danışan buna entegre olur, 5- İlerleme gerçekleşir. Süreç koçluğu uzak durdukları ya da inkar ettikleri durumlarla birlikte olma kapasitelerini geliştirmelerinde danışanlara yardımcı olur.

Temel Özellikleri

Koçluk modeli 5 köşeli bir yıldızdır. Her köşesi, koçun koçluk sürecine getirdiği bir temel özelliktir.

 

  1. Dinleme: Koç danışanının süreçte nerede olduğunu, nerede dengesini yitirdiğini, doyuma giden yolculuğundaki durumunu duymak için, aynı anda birçok düzeyde dinler.

 

İkinci seviye-Odaklanarak Dinleme ve Üçüncü Seviye-Global Dinleme koçluğun sürece getirdiği iki eşsiz özelliktir. Koçlukta herşey dinlemeye dayanır.  Koçun dinleme ile gelen becerilerinden bazıları; ‘Olan Bitene Tercüman Olma’, ‘Netleştirme’, ‘Dıştan Görünüm Egzersizi’, ‘Benzetme’ ve ‘Takdir Etme’dir.

  1. Sezgi: Sezgi, bir dürtü, bir hisle başlar. Basit bir gözlem, söylenmeyen bir şey olduğunun farkındalığı… Koçlukta çok önemli bir değerdir ve geliştirilebilir bir yetenektir. Danışanı harekete geçiriyor ve öğrenmesini derinleştiriyorsa değerlidir. Doğru olması önemli değildir. Sezgiden tetiklenen iki koçluk becerisi, ‘Araya Girmek’ ve ‘Pat Diye Söylemek’tir.
  2. Merak: Koçlukta meraklı olmak, belirli bir yol yada hedefe bağlı kalmamak; Danışan için anlam arama, değerleri ortaya çıkartma ve öğrenmeyi keşfetme konusunda kararlı olmaktır. Beklenen cevap gelse bile, sorma sebebi koçun cevabı duyması değil, danışanın cevabı duyabilmesi ve bundan bir şeyler öğrenebilmesidir. Meraktaki en önemli beceri Güçlü Sorular sormaktır.
  3. İleriye ve Derine: Danışan ve koçun beraberliğinin çıktıları, harekete geçme ve öğrenmedir. Bu ikilinin birleşimi değişimi yaratır. Sürekli ve etkili değişime götüren de, zaman içindeki bu harekete geçme ve öğrenme döngüsüdür. Koçluk becerileri; ‘Hedef Koyma’, ‘Beyin Fırtınası’, ‘Talep Etme’ ve ‘Meydan Okuma’dır.
  4. Kendini Yönetme: Kendini yönetme, kendinin farkında olma ve toparlanma becerilerinin bileşimidir. Koçun danışanla ilişkisinde nereye gittiğini fark etme ve geri dönüp tekrar bağlanabilme becerisidir. Koçluk Becerileri; ‘İzin İsteme’, ‘Toparlanma’, ‘Destekleme’, ‘Temizlenme’, ‘Yeniden Şekillendirme’ ve ‘Ayrım Yapma’dır.

Kitapta en çok beğendiğim kısım: Kişinin bütününü ele alan Doyum, Denge ve Süreç ilkeleri, çok anlamlı ve kapsayıcı bir model oluşturuyor. Kitapta, bu üçlü ve entegrasyonu uygulamaları ile detaylı bir şekilde açıklanmış.

Geliştirme önerisi: Kitap yazıldığı yıllarda gündemde olmayan öğrenci ve eğitim koçluğu ile ilgili bilgiler içermemekte. Modelin öğrenci koçluğunda kullanılması için öneri ve tecrübeler çok faydalı olurdu.

Tavsiye: Koaktif koçluk kitabını koçlukla ilgili meraklı olan, bilgi ve beceri edinmek isteyen herkese tavsiye ederim. Koçluğun ilkelerini, en önemli özelliklerini ve becerilerini anlaşılır ve uygulanabilir bir şekilde aktaran gerçek bir başucu kitabı.

Kitaptan aklımda kalan en önemli cümle:

Sonuçta kendi hayatları ve iş durumları konusunda uzman olanlar danışanlardır; koç ise bir sonraki adımı bulmaları ve yaptıkları eylemler sonucunda ortaya çıkan dersleri toplamak konusunda onlara yardımcı olmada uzmandır.

Hazırlayan: Deniz Güler Şahin

Akılını En Doğru Şekilde Kullan – Dr. Carol S. Dweck

0

Akılını en doğru şekilde kullan kitabınında ana fikir genel olarak bir soru etrafında şekilleniyor; “Başarı, öğrenmekle mi, yoksa akıllı olduğunuzu kanıtlamakla mı ilgilidir?” Bu soruya verilen cevaba göre de; bireylerin iki tip düşünme tarzına sahip olduklarından bahsediliyor; “Sabitlenmiş düşünce yapısına sahip bireyler” ve “Gelişmiş düşünce yapısına sahip bireyler”.

Kitapta bu iki düşünce tarzına sahip bireyler arasındaki farklar ve bu tarz düşünme yapısına sahip bireylerin kendi tarzlarına göre başarılarını ne derece ortaya koyabildikleri anlatılıyor.

Düşünce Yapısı

Bazıları bu farklılıkları güçlü ve fiziksel bir temelin oluşturduğunu ve bunların kaçınılmaz değiştirilemez olduğunu ve bireysel zekânın arttırılamayan sabit bir özellik olduğunu, (sabitlenmiş düşünce tarzı)

Bazıları ise bireysel farklılıkları inkâr etmeden, eğitimin, pratiğin ve yöntemin zekâ üzerinde değişikliğe neden olduğunu. (gelişmiş düşünce tarzı)

Biraz daha derinleştirsek; bu iki farklı zihin yapısına sahip insanların düşündükleri ve hissettikleri ise aşağıdaki söylemlerle özetlenebilir;

Sabitlenmiş düşünce tarzına sahip insanlar, “Bir konuda çalışmak zorundaysanız, o konuda iyi değilsinizdir.” diye anlatıyor ve ekliyorlar; “Gerçek dâhilere, her şey daha kolay gelir.” “Çabalamak sizi küçültebilir.” derken,

“Gelişmek dururken ne kadar harika olduğunuzu tekrar kanıtlamak için neden zaman harcayasınız?” “Eksiklerinizi gidermek varken neden onları saklayasınız?” “Sizlerin gelişmesine yardımcı olabilecek arkadaşlar varken neden öz saygınızı onaylayan arkadaşlar bulasınız?” “Sizleri zorlayacak deneyimler yerine, neden denenmişini arayıp bulasınız?” derler.

İşler iyi gitmediği zamanlarda dahi kendinizi zorlama tutkusuna sahip olmak ve ona sıkı sıkıya sarılmak, gelişme düşüncesi tarzının ayırıcı özelliğidir. İnsanların hayatlarındaki en zorlu zamanlarında bile gelişmelerine olanak tanıyan; işte bu aklını doğru kullanma yöntemidir.

Bu kitapta en çok; “Aklını doğru kullanan kişi başarısızlıklar karşısında cesareti kırılan kişi değil, öğrenme sürecinde olduğunu düşünen kişidir.” söylemini sevdim. Yanı sıra; bu bölümleri destekleyen günlük hayatın içinden örnekler, yapılan araştırma sonuçlarıyla okuyucuya sunulmuştu. Bu cümlelere hizmet eden bir örnekle özetlemek gerekirse vereceğim örnek şu olurdu;

Bir araştırmadan bahsediliyor kitapta; insanların başarısızlıkla nasıl başa çıktıklarını anlamak için yapılan, öğrencilerin zor problemlerle ne şekilde uğraştıkları izlenerek tamamlanmış bir araştırma bu.

“Çocuklar zor yapbozlarla karşı karşıya geldiklerinde, on yaşında bir tanesi; “Zorlukla uğraşmayı seviyorum ve bilirsin bunun öğretici olacağını umuyorum!” diyor.

Araştırmada beklenmeyen sonuç şu;

“O çocuklar, zihinsel yetenekler gibi insan özelliklerinin çabayla geliştirilebileceğini biliyorlar. Yaptıkları şey tam olarak; “Aklını Doğru Kullanmak”. Başarısızlık tarafından cesaretlerinin kırıldığını akıllarına getirmiyorlar, başaramadıklarını düşünmüyorlar bile. Onlar öğrendiklerine bakıyorlar.”

Her zaman ya zorlukla başa çıkılacağını, ya da başa çıkılamayacağı düşünülür. Hiçbir zaman birinin başarısızlığı seveceğini düşünmeyiz. Başarısızlığı hediyeye dönüştüren bir bakış açısı daha var oysaki.

Bu kitabı okuyuculara kesinlikle tavsiye ederim. Koçlukta tam bir başucu kitabı niteliğinde. Yanı sıra, birçok insanın farkında olmadığı bir saptamayı da içinde barındırıyor. Bir şeyi yapmak ve ondan zevk almak için o şeyde harika olunması gerekmiyor. Bu farkındalık bile çok değerli.

Kitaptan aklımda kalan en önemli cümle ise; “Başarmada öncelikli olan sabit yetenek değil, kişinin kendini maksatlı adayışıdır.” cümlesi.

Kitabı buradan alabilirsiniz.

İyi okumalar.

Hazırlayan: Duygu Topaç

Her Çocuk Başarabilir – Mel Levine

0

Okul çağında çocukların zihinsel gelişim ve öğrenme farklılıklarını dikkat kontrol etme, ezberleme, yazma, konuşma, zihin sistemi, düşünme becerileri, sosyal düşünme sistemleri, çocukların farklı olma hakları gibi konuları 13 başlıkla anlatıyor. Her bölüm kendi içinde alt başlıklarla ve örnek vakalarla anlatılmış. Aynı zamanda Mel LEVİNE Her çocuk başarabilir kitabında çözüm için pratik önerilerde bulunuyor.

Levin’e göre çocukların kendi başarısızlıklarının sebeplerini öğrendiklerinde kendilerini bağışlamalarına neden oluyor. 30 yıllık klinik gözlemlerinde Mel Levine, bir yaklaşım ve model geliştirmiş. Çalışmalarının sonucunda kitabının isminin “ Öğrenme zorluğu çeken çocuklardan öğrenme hakkında öğrendiklerimiz.” Olabilirdi diye tanımlamış, her bireyin donanımının aynı olmadığı konusunda vurgu yapmış. Yani bir çocuğun zayıf yönü zihinsel farkından ve eksikliğinden kaynaklanıyorsa Levine tanımıyla bunun ne olduğunu bulup ona söylemek kendisini ‘ berbat ’ya da ‘kafasız’ gibi hissetmelerini engelliyor.

Mel levin’e göre bir öğrencinin nöro-gelişimsel profili, hayatın zorlukları karşısında yeterince zenginleşecek kadar sağlıklı olmalıdır. Bizim nöro -gelişimsel çeşitliliğin farkında oluşumuz ise bizi birisinin donanımlarını değiştirmeye veya o donanıma ne kadar hakkımız olduğu sorununa götürür.

Öğretmenler ve ebeveynler için yazılmış bu kitap içinde çocukların ne kadar farklı olduklarını ve aslında zihin sistemlerindeki bazı aksaklıklardan dolayı öğrenmeyi başaramamalarını, buna dikkat edilirse tüm çocukların başarılı olabileceği bazı alanlar olduğunu anlatıyor. Zihin profillerinin esnek olduğunu söyleyen Mel Levine çocukların güçlü ve zayıf yönlerini tespit ederek yeniden şekillendirme olanağımız olduğunu anlatıyor kitap boyunca örneklerle. Umut verici!

Kitabı ebeveynlere ve öğretmenlere gerçekten tavsiye ederim. Çünkü öğrenmenin aslında her çocuğun başarısı olabileceğinin fakat zihinsel aksaklıkların farkında olmadığımızda çocukları davranış sorunları var ya da okumayı sevmiyor anlamıyor diyerek aptallarmış gibi hissettirmenin önünde kocaman bir soru işareti koyuyor. Eğer burada gördüğümüz örnek vakalara bakarsak hepimiz aslında böyle çocuklar olduğumuzun ya da onlarla karşılaştığımızın bilincinde olacağız. Ve yargılamadan önce tüm bu çocuklara karşı nazik ve anlayışlı olacağız. Örneğin ailesinde iletişim problemi olan çocukların öğrenmesinin yavaşladığı gerçeği çarpıcı. Duygusal olarak tam olmayan bir çocuğun öğrenmesi aksıyor.

Sosyal olarak becerileri yüksek bir çocuk bazen iyi bir belleğe sahip olamıyor. Çocukları güçlü yönleriyle var etmenin ve aksaklığı tespit ederek onlardan vazgeçmemiz gerektiğini anlatan güçlü bir başucu kitabı.

Bu kitapta can alıcı tek bir cümle bulmak zor; bir paragraf paylaşmak istiyorum.
Bir zihin yapısının zaman içinde kendini kanıtlayabildiği gibi, okulda mükemmel başarıyı yakalayan bir profilin kariyer edinmeye o kadar da uygun olamayacağından bahsederken

Mel LEVİNE şöyle diyor:

“Bir çocuk eve düş kırıklığı yaratan notlarla döndüğünde, karnenin çocuğun kariyerinde ne kadar başarılı olacağını önceden kestirmede oldukça kötü olduklarını gösteren bulgularla teselli olabilir. Hatta bazen muayenehanemde okulda başarısız olan bir çocuk gördüğümde şunları söyleyerek onu canlandıramaya bayılırım: “Pazartesi günü okula gittiğinde sınıfına şöyle bir bak ve gerçekten kıskandığın bir çocuğu seç, muhteşem notlar alan, yakışıklı ve sporcu olan birini, hani şu her şeyi doğru yapanlardan. Ve de popüler biri olsun. O çocuğa yakından bak ve bunun onun en iyi dönemi olduğu fikrini ciddi şekilde düşün! Gün gelip o çocuğun senin için çalışması olasılığı yüksek.”

Sanırım bu, farklı profillerin hayatın farklı dönemlerinde ve zaman uygun olduğunda istenen dereceye ulaşacağını söylemenin başka bir yolu.

Hiçbir zihnin farklı olduğu için yalvarmaması gerekir.

Her Çocuk başarabilir kitabını buradan alabilirsiniz

Hazırlayan : Ayşe Mıhçı

Öğrenmek İçin Unutmak

0

Yeniden Öğrenmek için Unutmak, ilginç geliyor değil mi ? Zihinde yenilere yer açmak lazım hazır olmak lazım.

Anne babalara büyük iş düşüyor. Bir yandan kendi bildiklerini bırakıp yeniyi kucaklayacaklar, diğer yandan da bu alışkanlığı çocuklarına kazandıracaklar.

Hızla değişen bir dünyada yaşadığımızı söyleyip duruyoruz. Uzmanlar, öğrencilerin öğrendiklerinin büyük bir kısmını, bugün henüz var olmayan geleceğin işlerinde kullanamayacaklarını dile getiriyorlar. Geleceğin işleri derken 50-100 yıl sonrasından da bahsetmiyorlar. 10-15 yıl içinde bu bilgilerin çöpe dönüşeceği kanısındalar. Bu nedenle bizim için değişimin önündeki en büyük engel, bildiklerimiz olabilir.

Günlük hayatımızdan basit bir örnek vereyim; artık telefonla aramak yerine sosyal medya üzerinden mesajlaşarak haberleşiyoruz. Çevrenizde cep telefonlarını biraz beceriksizce de olsa kullanmaya çalışan ileri yaşlarda tanıdıklarınız vardır. Aslında devrin değiştiğini kabullenip çağa ayak uydurmaya çalıştıkları, bir anlamda eski bildiklerini bir kenara bırakıp yeniyi kucakladıkları için önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Bu örnekten hareketle, hayatımızın her alanında, öğrendiklerimizi bir kenara bırakma fikrine açık olmalıyız. Hal böyleyken anne babalara çok iş düşüyor. Bir yandan kendi bildiklerini bırakıp yeniyi kucaklayacaklar, diğer yandan da bu alışkanlığı çocuklarına kazandıracaklar. Yani işin en zor tarafı onlarda. Yeniden öğrenmek için unutmaya herkesten önce başlayacaklar.

Tıpkı evinize yeni bir şeyler almak istediğinizde, eskileri göndermeniz gibi yeni bilgilere yer açmak için eskileri bir kenara bırakmanız gerekiyor. Aslında bildiklerimizi unutmaktan bahsetmiyorum. Bu konuda araştırma yapanlar öncelikle “unlearning”’in tanımının doğru yapılması gerektiğinin altını çiziyorlar. “Unlerarning”in tanımını da “önceden bildiklerimizin bize koyduğu sınırları kaldırmak” şeklinde yapmak gerekiyor. Yani bir adım geri atıp farklı açıdan bakabilmeyi, eski alışkanlıkları bırakabilmeyi kastediyorum. İşte buna “unlearning” deniyor. Yani önce öğreniyoruz, sonra gerekli olduğunda esnek davranıp öğrendiğimizi unutuyoruz ve ardından yeniden öğreniyoruz.

Evet, öğrendiğini unutmak yeni şeyler öğrenmeyi gerektirse de aslında “bilgi edinmek” değil de bildiklerimizi sorgulamak “unlearning” için gereken ilk adım. Bu süreç bildiklerimize eleştirisel olarak bakmamıza ve yaratıcı fikirler üretmemize de yardımcı oluyor.

Unutmak ve yeniye hazırlanmak

Bundan 15-20 sene önce çocuklara okuma yazma öğretmek için harflerin isimleri öğretilirdi. Oysa harfleri isimleri ile değil sesleri ile okuyoruz. Yani “abla” kelimesini okurken b harfini “be” değil “bı” olarak okuyoruz. Harflerin seslerini öğrenen çocuk, art arda sesleri söyleyince otomatik olarak kelimeyi okuyabiliyor. Bu basit örnek bile bildiklerimizi bir kenara koymanın eğitimde yaratacağı farkı çok net ortaya koyuyor.

“Yaratıcı fikirler için eski bildiklerini yok sayma” konusunu masaya yatıran Viyana Üniversitesinden Grisold ve Kaiser ile Chicago School of Professional Psycology’den Hafner’in 2017’de yayımladıkları makale(1) eski bildiklerini “dikkate almamanın” bireysel seviyede yaratıcılığı tetiklediğini ortaya koyuyor. Yaptıkları vaka çalışmalarından birinde Avusturya’da 17 ve 18 yaşlarındaki 31 öğrenci ve 2 öğretmenin davranışları incelenmiş. 12 öğrenci ve 2 öğretmenden oluşan birinci gruba, mevcut eğitim sistemini unutturacak ve zamanda yolculuk yapmış hissettirecek görsel ve işitsel unsurlar içeren bir dizi bilişsel uygulama yapılmış ve sonrasında 2020 yılına geldikleri söylenen deneklerden ideallerindeki okulu tanımlamaları istenmiş. İkinci gruptaki 17 kişiye ise böyle bir uygulamadan geçmeden ideal bir okul için bugün neleri değiştirecekleri sorulmuş. Yani cevaplarını bugünkü deneyimlerine dayandırmışlar. İkinci grup, mevcut sisteme bir şeyler ekleyerek iyileştirme yöntemleri bulurken ilk grup skype üzerinden eğitim gibi durumu toptan değiştirecek yaratıcı ve radikal fikirler üretebilmişler.

Ama insan “unut” deyince eski bilgilerini unutuvermiyor. O zaman yaratıcılığımızı eski bildiklerimizin gölgesi altında kalmayıp serpilip büyümesi için gerekli gün ışığına nasıl kavuşturabiliriz?

  • Ev ortamında “unlearning” sürecini başlatabilmek için öncelikle çocuklarınızın değiştirmesini istediğiniz bilgi ve davranışı anlamalarını sağlamalısınız. Neyi, neden değiştirmesi gerektiğini anlamadan bildiğini bir kenara bırakmak, kimse için mümkün olmaz.
  • Sizin için bilindik olanı bırakmalısınız ki alışık olmadığınız uygulamalara yer açabilesiniz. Bunu önce siz yaparsanız teknoloji çağına doğmuş çocuklarınız peşinizden büyük bir istekle gelecektir.
  • Merak öğretir. Çocuklarınızda merak uyandırarak yeniyi kucaklamalarını sağlayabilirsiniz.
  • Nereye varacağını bilmek her zaman yol göstericidir. Ulaşılabilir hedefler belirleyerek, çocuklarınızın bildiklerini bir kenara bırakıp ulaştıkları başarıyla motive olmalarını sağlayabilirsiniz.
  • Hedefiniz değişim yaratmaksa, bunu elbette tek başınıza yapamazsınız. Kendinizle başlamak ilk adım. Sonrasında çocukları, ev halkını, geniş aileyi, arkadaşlarınızı işin içine katmalısınız.
  • Çocukların yaratıcılıkların desteklemelisiniz. Arkadaşları ile birlikte çalışmalarını teşvik etmelisiniz. Anne baba olarak onlara  güvenmeli, yönergeler vermek yerine kendi yollarını bulmaları için rehberlik etmelisiniz.

Bilgi ve Bilgelik

Öğrenmek aslında kolay. Zor olan öğrendiğini bir kenara bırakabilmek, unutmak, alışkanlıklarından vazgeçebilmek. Zira yepyeni bir düşünme süreci oluşturmamız, alışık olmadığımız yeni metotları denememiz ve eskiye yepyeni bir bakış açısı ile bakmamız gerekiyor.

Taoizmin kurucusu kabul edilen Çinli filozof Lao Tzu’nun dediği gibi “Bilgiye ulaşmak için her gün bir şeyler ekleyin. Bilgeliğe ulaşmak için her gün bir şeylerden kurtulun”.

Kaynaklar:

  1. https://trainingindustry.com/articles/strategy-alignment-and-planning/unlearning-in-the-time-of-continuous-
  2. https://blog.logicearth.com/unlearning-is-the-new-learning
  3. https://indiadidac.org/2018/02/teachers-as-educators-should-learn-to-unlearn/
  4. http://florakamdar.blogspot.com/2013/11/education-learn-unlearn-relearn.html

Referans:

  1. https://www.researchgate.net/publication/317330238_Unlearning_before_Creating_new_Knowledge_A_Cognitive_Process

*Bu haber ebeveynus dergisinin Aralık 2019 sayısından alınmıştır. Dergi aboneliği için lütfen tıklayınız.

Ergen Beyni

0

Ergen beyni hakkında yeterince bilgiye sahip olsaydık, onlara yine aynı şeyler söylenir miydi? Ergenlik dönemeni yaşayan gençleri anlamanın öncelikle ilk adımı, onların ergen beynini anlamaktan geçiyor.

Ergenler hakkında bildiğimiz en güçlü bilgi öfke hormonlarının ergenlerin “delirmelerine” yahut “akıllarını kaybetmelerine” neden olduğudur.

AMA BU TAMAMEN YANLIŞTIR!!!

Bu dönemlerde hormonlarda bir artış meydana gelebilir ancak bunun nedeni hormonel değil  beyinlerindeki gelişmenin , değişimin sonucudur.

Dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde ergenliğin özünü ve onun önemli boyutlarının anlaşılmasının, gerek şimdi gerekse ömür boyu nasıl yaşama gücü vereceği araştırılıyor. Ergenlik döneminde, hayatımızda hiç olmadığı kadar bir büyüme ve olgunlaşma patlaması yaşanır.

Ergenlik yılları zor olsa da ergen idrakinin ortaya çıkmasını destekleyen beyindeki değişikler doğru kullanıldığında cesaretin ve yaratıcılığın en güçlü dönemi olduğunu görürüz.

Ergenlik yıllarındaki idraklarını  4 özellik oluşturur.

  • Orijinlallik Arayışı;
  • Sosyal ilişkiler;
  • Artan duygusal Yoğunluk
  • Bilinçli ve yaratıcı araştırmacılık

Kısaca; bu değişiklikler hem risk hem de fırsat yaratır, hayatımız olan gemiyi tehlikeli sulara veya heyecan veren maceralara yönlendirmemize sebep olabilir.

İkinci bölümde, ergenlik döneminde beynin nasıl büyüdüğü ve böylelikle hayatın bu döneminde önümüze çıkarttığı fırsatlardan nasıl faydalanabileceğimiz açıklanıyor. Ergenlik döneminde ciddi sakatlıklara maruz kalma veya ölüm riski çocukluk ve yetişkin dönemine göre 3 kat daha fazladır. Riskteki bu artış tamamen “şans” tan değildir, bilim adamları bunun beynin doğal gelişiminden geldiğine inanır.

Bu değişiklikleri kabul ettiğimiz zaman ve onlarla uğraşmamız gerektiğini düşünmek yerine gençlere  ihtiyaç duydukları rehberliği ve desteği sağladığımız zaman ergenlerin daha mutlu ve sağlıklı  hayatları yaşamak için gereken yeni kapasiteleri geliştirmelerini mümkün

Üçüncü bölümde ilişkilerin kimliğimizi nasıl oluşturduğu ve hem kendi kendimizle hem de başkalarıyla güçlü ilişkiler kurmak için neler yapabileceğimiz masaya yatırılıyor. Hayatımızın ilk 10 yılındaki deneyimlerimizin beynimizin gelişmesi konusunda önemli etkileri vardır. İlk bağlanma aile ile başlar. Güvenli bağlanmaya sahip olduğumuzda ilişkisel tecrübelerimiz, beynizmizde bütünleşmenin ve zihnimizde de dayanıklılığın gelişmesini desteklemiştir. Güvensiz bağlanma ise bizi iyi ilişkiler kurma aşamasında zorlayabilir.

Son bölümde ise ergenlikteki değişim ve zorlukların en iyi şekilde yönetilme yöntemlerine yer veriliyor. Ergenlik dönemi hayata bakış açısının, başkalarıyla iletişim kurmanın, karar vermenin ve sorumluluk almanın yeni yollarını öğrenmekle doludur.

Yetişkinler olarak bu değişimler bizi olanı biteni kabul etmeye , reaksiyon göstermek yerine alıcı ve esnek olmaya , düzeltmek yerine iletişim kurucu olmaya zorlar. Bir çocuğun ve ergenin büyümesi ve gelişimi için en iyi ortam oluşturabilmek üzere ebeveynlere en çok neyin yardımcı olabileceği şöyle görüyoruz. “ANDA KALMAK”. Ergenlerin yaşadıkları ikilemlerde  ancak asıl ihtiyaç duyduklarını, hissedildiklerini hissetmelerini ve bizimle iletişim kurabileceklerini onlara sağladığımız anda onlarla anda kaılırız

Her bölümün sonunda yer alan, beyinlerimizin ve ilişkilerimizin güçlenmesi için bilimsel olarak kanıtlanmış tavsiyelerin bulunduğu Zihinsel Görüş Araçları bölümlerinde bu süreç boyunca kullanılabilecek pratik tavsiyeler veriliyor

Kitabı buradan alabilirsiniz

Hazırlayan: Rakel Karaoğlan

Ergenlerle İletişim Sanatı

0

Ergenlerle iletişim sanatı kitabı  evinde ergen olan pek çok anne babanın okuması gereken bir kitap.Kitapta genel olarak ergenlik çağı nedir, ergenlik çağında vücudumuzda neler olur ve ergenlik çağındaki çocuklarımızda karşılaşabileceğimiz en sık rastlanan sorunlar nelerdir ve ergen çocuklarımızla sağlıklı iletişim kurmanın yolları anlatılıyor. Kitap ebeveynler için bir başvuru kaynağı, davranış kılavuzu niteliğinde. Yazarların kendi ifadeleri ile: “bu kitabı bir açık büfe gibi değerlendirin: durumunuza, çocuğunuzun karakterine, kendinize uygun çözüm yolları arasından seçim yapın, sezgilerinize güvenin” diyorlar.

Bu kitabın ana mesajı, ergenlikte beyin gelişim halinde olduğudur ve ergenlerin duygusal ve biyokimyasal dengeleri çok hassastır. Gündelik yaşamları ergenlerin zihinlerini duygularını ve kimyalarını etkilemekte ve davranışlarına yansımaktadır. Çocukların davranışlarının bir kısmı karakterlerinden kaynaklansa da bir o kadarı da yaşadığı çevre ve deneyimleri ile şekillenmektedir. Ergenlik dönemi, çocuklarımızın davranış bozukluklarını düzeltebileceğimiz, sağlıklı yetişkinlere dönüşebilmeleri için çocuklarımıza yardımcı olabileceğimiz son dönemdir. Ergen çocuğumuza verdiğimiz tepkiler, etkileşimimiz onun duygularını, davranışlarına ve kişiliğine doğrudan etkiler. Akılcı, mantıklı, berrak düşünceler ve farkındalığımızın yüksek olması duygularımızı kontrol edebilmemizi sağlar.

Günümüzde ergenlik çağı eskiden olduğu gibi 13-19 yaşları arasında yaşanan bir dönem olarak kabul edilmemektedir: Fizyolojik değişimin başladığı anda ergenlik çağı başlamaktadır.  Bu da 11 yaşından itibaren ergenlik bulgularının görülebileceğini göstermektedir. Ergenlik çağı kızlarda 18 yaşına, erkeklerde ise 24 yaşına kadar sürebilmektedir.

Fizyolojik değişim başladığında beyindeki karmaşa da başlar. Ergenlerin tepkilerinde kontrolsüz olmaları duygularını denetlemekte zorlanmalarının sebebi bu karmaşadır. Ebeveyn olarak çocuklarımızı yakından gözlemlemeli olumsuz duygularını ve olumsuz ruh halini saptayıp dingin duyguların etkinleştirmesi için onlara yardımcı olmalıyız. Ebeveyn olarak kendimizi tanımamız değerlerimizin ve prensiplerimizin bilincinde olmamız aile ortamında sağlam ve tutarlı sınırlar belirleyebilmemizi sağlar. Kendi tepkilerimizin bilincinde olmak verdiğimiz tepkileri denetleyebilmemize yardımcı olur. Kendimizi denetledikçe çocuğumuza da iyi bir örnek olabiliriz. İletişimde açık ve dürüst olursak evdeki ortamımızda o kadar huzurlu olur. Çocuğumuzun büyümesine değişen ihtiyaçlarına kendini kendimizi adapte etmeli ve çocuğumuzun istediği gibi onlara davranmalıyız. Bu sayede onların işbirliğini kazanabiliriz.

Ergenlikteki beyin faaliyetleri ile ilgili yapılan araştırmaların en önemli bulgularından biri bütün davranışların altında tetikleyici duyguların olduğudur. Çatışma ortamında yaşayan, olumsuz duyguları tetikleyecek deneyimlere maruz kalan gençlerin bu olumsuzluklar karşısında geliştirdikleri üç ana tepki vardır 1. Savaşma 2. kaçma 3. dona kalma tepkileri. Çocuklar kişiliklerine göre bu davranış türlerinden bir tanesini seçerler. Her üçünün de altında yatan duygular ve sebep oldukları davranışlar detaylı olarak kitapta anlatılmaktadır. Her bir duruma karşı yapıcı ebeveyn davranışları geliştirmenin neler olduğu açıklanmaktadır.

Ergenlik döneminde beyinde biyokimyasal ve hormonal değişimler meydana gelmektedir. Bu değişimler de duygulara ve davranışlarına etki etmektedir. En önemli iki hormon östrojen ve testosterondur. Bunun yanı sıra dingin davranış sistemini besleyen oksitosin, serotonin, dopamin, endorfinler, vazopressin ve GABA salgılanır. Huzursuz davranış sistemi ise adrenalin, noradrenalin ve kortizol ile beslenir.

Beyindeki nöronlar arasındaki bağı harekete geçiren nörotransmitterların yakıtı dopamindir.  Dopamin öğrenmeyi tetikleyen, heves, coşku, enerji, merak, stres altındayken veya olumsuz deneyimler yaşarken kendini toparlaması yardımcı olacak iyi kimyasalların dengelenmesi gerekebilir. Kimyasal dengeyi bulmaya çalışırken baştan çıkmaları ve yanlış yollara sapmaları da olasıdır. İşte dopamin burada devreye girmektedir. Beyin hep dopamin seviyesini yükseltmek ister.  Dopamin aynı zamanda ödül mekanizmasını da çalıştıran yakıttır.  Dopamin ruh halini iyileştirir.

Stres arttığında en dengeli en aklıbaşında ergen çocuk bile durumla başa çıkabilmesini, daha iyi hissetmesini sağlayacak etkinliklerin,  başa çıkma stratejilerinin arayışına girişir. Bunların bazıları spor yapmak, arkadaşlarla bir araya gelmek, müzik dinlemek gibi olumlu davranışlar, bazıları ise içki içmek, uyuşturucu kullanmak gibi zararlı stratejilerdir. Olumsuz başa çıkma stratejileri düzenli sığınılan bir vaka haline gelmeden çocuğunuzla konuşarak bilinçlendirmeye çalışmalısınız, gerekirse profesyonel yardım almalısınız.

Kitapta ergenlik çağında karşılaşabileceğimiz sorunlu hareketleri veya sorunlu davranışları nasıl tespit edebileceğimizi ve nasıl çözümleyebileceğimizi de çok detaylı anlatıyor. Tüm davranışların altında duyguların yattığını hatırlamak çok önemlidir. Bir çocuğun sessiz ve sakin olması her şeyin yolunda olduğunu göstermeyeceği gibi huysuz ya da asi olması da endişelenmeye gerektirecek sorunları göstermez. Durumun endişelenmeyi gerektirip gerektirmediğinin göstergesi davranışların şiddeti ve sıklığıdır. Ebeveyn olarak kendi durumunuzu ve çocuğunuzun durumunu gözlemleyip değerlendirme yapmanız nelere odaklanmanız gerektiğini anlamanızı kolaylaştırır.

Günümüzün ergenlerini tehdit eden bir başka unsur da teknoloji ve internet kullanımıdır. İnternetin avantajları olduğu kadar zararlı yönleri de çok fazladır. İnternet kullanımı kontrollü olmalı ve internet haricinde çocukların fiziksel aktiviteler ve yüz yüze sosyalleşmelerle vakit geçirmelerini sağlanmaya çalışılmalıdır.

Ebeveynin verdiği karşılık ve tepkiler çocuğun davranışlarını düzeltmek için kullanılabilecek en etkili araçlardır. Ergenlik çağındaki çocuğumuzun fizyolojisi ile birlikte karakterinin de değişim içinde olduğunu kabul etmemiz ve bu duruma bizim de uyum sağlamamız gerekir. Onunla iletişim ve etkileşim biçimimizi de bu yeniliğe uydurmamız gerekir. İlişkinin dinamiklerini değiştirirken onun bağımsızlığına destek olmak gerekir.

Çocuğumuzun sağlıklı, dengeli, özgüvenli bir yetişkin olma yolunda ebeveyn olarak bütün tepkilerimizi bütün davranışlarımızı kontrol etmeliyiz. Şiddet şiddeti tetikler sevgi sevgiyi besler.

Bu kitapta en beğendiğim cümle “Çocukların ihtiyaç duyduğu sevilmek, dinlenilmek, motive edilmek, ait hissetmek ve geleceği iyimser görmektir; ebeveyn olarak ne yaptığımız ve ailemizde nasıl bir ortam yarattığınız çok önemlidir.”

Kitabı bu lınkten alabilirsiniz

Hazırlayan: Gamze Borahan

Gerçekten Beni Duyuyor musun?

0

Gerçekten Beni Duyuyor musun?  kitabı İstanbul Üniversitesi psikoloji lisans, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Yüksek Lisans mezunu olan Leyla Navaro’nun 1987 de yazdığı  harika bir iletişim kitabı.

Peki niçin harika bir kitap?

Öncelikle 34 yıl önce yazılmış olmasına dikkat çekmek istiyorum. Evet, şu anda da raflarda pek çok iletişim kitabı mevcut ve hatta ayrı ayrı alanlarla ilgili daha detaylı kitaplar var belki. Ama bu kitabı okurken iletişimin alfabesini öğreniyormuş hissine kapıldım. Öyle ki alfabeyi öğrendikten sonra istediğim tür kitabı okuyabilirdim artık.

Yani istersem ödül- ceza hakkında bir kitap, istersem 3-6 yaş çocuk gelişimi hakkında bir kitap veya anne babalık sanatı hakkında bir kitap. Bu artık benim hangi alanda daha çok bilgiye ihtiyacım olduğuyla veya kendimi hangi alanda geliştirmek istediğimle ilgiliydi. Alfabeyi çözmüştüm bir kere.. 198 sayfalık bu kitap hakkında sayfalarca yazıp, saatlerce konuşabilirim ama daha fazla detaya girmeden kısaca kitabın içeriğinden bahsedip, okuma keyfini  çay-kahve eşliğinde size bırakmak isterim.( kitabı okurken çay-kahve bağlantısını göreceksiniz J)

Kitap Kaç Bölüm ?

Kitap 9 bölümden oluşuyor, içinde anne babalar için örnekler, alıştırmalar ve diyalogları doğrusu ve yanlışıyla canlandıran görseller bulunuyor. Hepsi de hayatın içinden çok canlı örnekler. Odasını toplamayan çocuktan tutun da çocuğunu dinlediğini sanıp aslında dinlemeyen ebeveynlere kadar. Bazen kendimizi bir kitapta veya resimde görmek bize; neyi, ne kadar doğru veya yanlış yaptığımızı o kadar güzel yansıtır ve bizde farkındalık yaratır ki…  İşte Leyla Navaro da adeta bir ayna tutmuş anne babalara bu örneklerle.

Kitap genel olarak 3- 6 yaş aralığını ele alıyor . Ama sakın ‘benim çocuğum 6 yaşından büyük, ben bu kitabı okumakta geç kalmışım’ gibi bir yanılgıya kapılmayın. Bu kitapta yazılanları her yaşa ve her yaşta uygulayabilirsiniz. İşte bu da ilk başka ‘harika bir kitap’ dememin sebeplerinden biri.

Yazar kitabında en genel tabirle iletişimin doğrularını, yanlışlarını ve bunların sonuçlarını anlatıyor ve bunu arka kapakta çok güzel özetliyor. Etkili iletişim yöntemlerini anne- babalara ulaştırarak, aile çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını oluşturan iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalıyor. Dinlemek ve duymak arasındaki farkı, çocukları dinlerken vermemiz gereken tepkileri, iyi dinleyici olma kurallarını, katılımlı dinlemeyi ve empatinin önemini detaylı bir şekilde açıklıyor.

Ayrıca, günümüzün değişen değerleri sonucunda ebeveynlerin kendi ailelerinden gördüğü eğitimle, güncel çocuk eğitimleri arasında oluşan kafa karışıklıklarına da rehberlik ediyor. Örneğin; ‘çocuğumu nasıl, kime, neye göre yetiştirmeliyim?’, ’ iyi anne babalık aşırı koruyuculuk mudur veya nasıl olmalıdır ?’, ‘çocuğumun güvenini nasıl arttırabilirim?’ gibi sorulara cevaplar bulabiliyorsunuz.

Mükemmel ve Mutlu Anne

Buna ek olarak, mükemmel ve mutlu anne kavramlarını olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alıyor.   Mükemmel anneliği tehlikeli ve beklentilerin yüksek tutulmasına sebep olan bir kavram olarak yorumlayıp olumsuz etkilerinden bahsederken , mutlu anne-baba olmanın pozitif etkisini gösteriyor okuyucuya.

Bunun yanısıra önemli olanın anne babanın kendi değer ve duyguları konusunda biliçlenip, bunları yapıcı olarak ifade edebilmesi,uygulayabilmesi ve oluşan sorunlara, yapıcı ve pratik çözümler getirebilmesi olduğunu  belirtirken, ‘Ben dili yerine Sen diliyle konuşmanın’ önemininin altını çiziyor.

Pek çoğumuz çocuklarımızdaki olumsuz davranışları yaramazlık, söz dinlememe olarak nitelendiririz. Halbuki bu, buz dağının görünen kısmıdır. Leyla Navaro kitabında bizlere bu buz dağının altınını göstererek, çocuklarımızı daha iyi anlayıp, tanımamızın yollarını görmemizi sağlıyor.

Tüm bunların yanında her ailenin kendi değerleri çerçevesinde bir takım eğitimleri çocuklarına vermek isteyeceklerini, burada önemli olanın ne öğretildiğinden ziyade nasıl öğretilmesi olduğunu belirtiyor. Bu aşamada kadameli yaklaşımlar ,ödül, ceza ve disiplin konularındaki doğruları ve yanlışları yine örnekler ve uygulamalarla anlatıyor.

Kısaca, iletişim konusunda, çocuklarımız vasıtasıyla bilinmeyenleri öğreniyor, yanlış bildiklerimizi düzeltiyor, doğru olanları da yapmaya devam ediyoruz. Böylece kitapta da belirtildiği gibi çocuğumuzu eğitip ve yetiştirirken, aslında kendimizi eğitip ve yetiştirmiş oluyoruz.

Kitabı buradan alabilirsiniz.

Hazırlayan: Ceren Alptekin

En Çok Okunan Makaleler

Koçluk İle İlgili Makaleler

Öğrenci Koçluğu’nun Gerçekten Faydası Var Mı?

0
Öğrenci Koçluğunun gerçekten faydası var mı? Öğrenci koçluğu gençlerin hayatında sayısız fayda yaratır; örneğin öğrencinin zorlandığı konulara farklı açılardan yeni bir gözle bakmasını sağlar. Özellikler...