Blog

Ana Sayfa Blog

Öğrenci Koçları Ne Yapar?

0

Öğrenci koçları ne yapar ?

“Öğrenci koçları ne yapar?” sorusu en çok karşılaştığımız sorulardan biri.  Ayrıca koçluk mesleğinin daha da fazla anlatılmaya ihtiyacı olduğunun göstergelerinden de biri bu soru.  En değerli varlıklarımız çocuklarımızı  bir dereceye kadar emanet ettiğiniz öğrenci koçlarının ne yaptıgını, nasıl yaptıgını, ne gibi araçlar kullandığını  elbetteki anne babaların bilmeye ihtiyacı var ve bu çok da haklı bir ihtiyaç.

Öğrenci Koçları,

Ergenlerin ve genç yetişkinlerin akademik, kariyer, sosyal ve yaşam becerilerini geliştirmelerine destek olmak için araştırmaya dayalı, özelleştirilmiş bire bir koçluk yöntemleri kullanır. Bunlar, odaklanmalarına, öz disiplin sağlamalarına, aksiliklerle karşılaştıklarında esnek olmalarına yardımcı olan becerilerdir – böylece gençler yaşam becerileri geliştirerek kendilerini daha da güçlü olarak var ederler.

Bu beceriler, etkili çalışma teknikleri, not alma, dikkat, dikkatli karar verme, güçlü organizasyon, esnek düşünme, planlama, zaman yönetimi ve daha fazlasını içerir. İz koçlukta koçlarımız öğrencilerin hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için yönetici işlev becerilerini onlara öğretirler.

Öğrenciler yaşam boyu akademik ve kişisel başarıya hazırlamak için özel araçlar ve stratejiler önerirler. Öğrenci koçu olarak öğrencilerin kim olduğunu asla değiştirmeyiz, sadece en başarılı ideal benliklerini bulmalarına, oluşturmalarına destek olacak becerileri öğrenmelerine yardımcı oluruz!

Bir öğrencimin söylemini paylaşmak isterim “Koçumla çalıştığım süre boyunca daha etkili ve verimli çalışmamı sağlayacak stratejiler ve araçlar öğrendim”. Daha fazlası için lütfen sizden gelenler tıklayın ve bizimle çalışan gençlerin, ailerin , öğretmenlerin  neler söylediğini okuyun.

Eğer aşağıdakiler sana tanıdık geliyorsa,

  • Sınıfta odaklanmada sorun mu yaşıyorsun?
  • Daha iyi çalışma becerilerine mi yoksa daha iyi anlama becerilerine mi ihtiyacın var?
  • “Takılıp kalıyor musun” yoksa kolayca “pes mi ediyorsun”?
  • Sınava girerken stres ya da kaygı mı yaşıyorsun?
  • Sürekli ödev teslim tarihlerini mi kaçırıyorsun?
  • Ne zaman yardım isteyeceğini bilmiyor musun?
  • Ortaokula, liseye veya üniversiteye geçişte bunaldın mı?
  • Liderlik becerilerini mi geliştirmek istiyorsun?
  • “Tembel”, “dağınık” veya “motive olmamış” mı hissediyorsun?
  • Sosyalleşmede zorlanıyor ya da kendi istediğin gibi ifade edemiyor musun?

Bir Öğrenci koçu ile çalışmayı düşünebilirsin ….

ERTELEME

0
[vc_custom_heading text=”ERTELE-ME” use_theme_fonts=”yes”]

Yarın bugünden hep bir dün daha ileridedir.


Bitirmeyi düşünmekten başlamaya….


DePaul Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Joseph Ferrari, “Herkes erteleyebilir, ancak herkes erteleyici değildir” diyor. Bu konudaki çağdaş araştırmaların öncülerinden olan Prof. J. Ferrari, insanların yüzde 20’sinin kronik erteleyici olduğunu  ve ertelemenin zaman yönetmekle ilgili olmadığını, kronik erteleme alışkanlığı olan birine “hadi sadece yap” demenin klinik olarak depresyonda olan birine “hadi neşelen” demekten farklı olmadığını söylüyor.

Erteleme bireyin yapma kapasitesine sahip olduğu ve yapmaya önceden karar verdiği herhangi bir işi akılcı bir gerekçeye bağlamadan başka bir zamana bırakmasıdır. Burada iki konuya özellikle dikkat çekmek isterim. Kişinin ertelediği şeyi yapabilme kapasitesinin olduğuna ve önceden bir karar verdiğini. Ertelemek aslında bir seçim yapmaktır. İçinde bulunduğunuz durum, yer, zaman ve değer ilişkisi içinde hangisini önce yapacağınız konusunda bir seçim yapmaktır. Böyle baktığımızda negatif bir anlamı var gibi görünen erteleme, seçim yapma ile eşleştiğinde negatif anlamından uzaklaşıyor.

Erteleme, önceliği daha az olan bir işi önceliği daha fazla olanın önüne koymayı  seçmektir. İster kronik erteleyici olun, ister erteleme eğilimi olan biri olun, isterseniz de arada sırada erteleyen biri olarak neleri erteliyoruz derseniz işte bir liste: Spor yapmayı, sağlıklı beslenmeyi, seyahat etmeyi, doktora gitmeyi, doktor randevusu  almayı, evi toplamayı, ütü yapmayı, çalışma masasının üstünü temizlemeyi, telefonunuzdaki gereksiz isimleri silmeyi, bilgisayarın içini temizlemeyi, uzun zamandır aramadığınız kişiyi aramayı, faturaları ödemeyi, bütçe planı yapmayı, açılmamış zarfları açmayı, ders çalışmayı, ödev yapmayı, kitap okumayı, tasarruf etmeyi, giymediğiniz kıyafetleri ayırmayı, dolapları  düzenlemeyi…

Bunları daha da çoğaltabiliriz. Çoğaltmak yerine gruplarsak şunu görürüz:

1) İş/akademik erteleme,

2)Günlük rutin işleri erteleme,

3) Karar vermeyi erteleme

4) Hem karar vermeyi, hem yapmayı  ertelemek.

Peki ertelediklerimizi neden erteliyoruz derseniz, yine araştırmalar bize bunun için altı neden olduğunu gösteriyor. Bunlar mükemmeliyetçilik, hayalperestlik, endişe/kaygı, kriz yaratan, savunmacı ve memnun eden nedenler.

Neden erteliyoruz

Mükemmeliyetçilik nedeniyle erteleyenler için bir göreve başlamak ya da bitirmek zordur. Çünkü mükemmelden daha az bir şey yapmak istemezler, olacaksa mükemmel olmalıdır. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: ”Ama mükemmel değil.”


Hayaperestler için ise bir işi yapmak için ortalık çok sakin olmalı. Önlerinde hiçbir engel olmamalı. Gidip yapmak yerine, “bana gelsin öyle yaparım“ anlayışı vardır. Ayakları yere basan çözümlerden, düşüncelerden rahatız olurlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama hiçbir şeyin beni engellemesine izin vermeden bitirmek istiyorum.”


Endişeliler ise hayatta bilinmeyenlerle ilgilidir. “Eğer olursa ne olacak” hakkında endişelenerek yaşarlar. Zorluklarla baş etme konusunda kendi yeteneklerini küçümser, sorunları ise büyütürler. Onlar için rahatlık bölgesini terk etmek çok zordur. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama bir değişiklik yapmaktan korkuyorum .”


Kriz yaratanlar son dakikacıdır. Son dakikada yaptıkları ile kendilerini kahraman ilan ederler. İşler her zaman istedikleri gibi gitmediğinde kriz yaratırlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama son dakikaya kadar motive olamıyorum.“


Savunmacılar açıkçası isyankar, pasif agresif veya ikisinin birleşimidirler. Otoriteye meydan okurlar. Bir şeyi zamanında yapmayı dayatmacı olarak görür, bundan hoşlanmazlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: ”Ama neden bunu yapmak zorundayım.“


Memnun etme eğilimde olanlar ise Önceliklendirme de sorun yaşarlar. İnsanları memnun etme arzusundan dolayı, onlara “hayır” demekte güçlük çekerler. Tükenmişlik sendromu için oldukça iyi adaydırlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama yapacak çok işim var.“
Siz hangi türden erteleyicisiniz? Unutmayın yarın hep bir gün daha ileride olacaktır. Yarın değil, BUGÜN. Sonra değil, ŞİMDİ. Bir ara değil, HEMEN.

Öğrenci Koçluğu Nedir?

0

Öğrenci Koçluğu Nedir? Öğrenci Koçluğu 13-24 yaş arasındaki gençler için gerçekleştirmek istedikleri hedeflerine odaklanan ve bu odaklanma sürecinde elde ettikleri sıra dışı farkındalıkları hayata geçirdikleri interaktif bir süreçtir.

Başka bir ifadeyle öğrenci koçluğunda gençler yapmak istediklerini yaparlar ve bu yaptıkları onları adım adım hedeflerine götürür. Kararlar alırlar ve kendi geleceklerinin yaratmak için eyleme geçerler, kendi hayatları hakkında sorumluluklar alırlar ve bu sorumluluğu almaya bizzat kendileri gönüllü olur. Hiç kimsenin herhangi bir zorlaması olmadan kendi istekleri ile tüm bunları yaparlar.

Öğrenci koçluğunda ilk ihtiyacı gençler , öğrenciler hissetse de bu destek ihtiyacını söylemek her zaman kolay olmuyor. Gerçekte onların hayatlarını kolaylaştırıcı bir süreç olan koçluğun ne olduğunu tam olarak anladıklarında bu destek ihtiyaçlarını daha fazla dile getirebiliyorlar. Bize düşen gençlere öğrencilere koçluğun tam olarak ne olduğunu ne fayda sağlayacağını bu süreçteki sorumluluklarını net biçimde anlatmaktır. Bu tanımı, açıklamayı yaparken gençlerin dilini kullanmak son derece önemlidir. Kendileri için en iyi olanı aramak, denemek ve bulmak için çalışan gençlerin önü açılmalı ve özellikle ergenlik döneminde kendi kararlarını verebilmeleri için cesaretlendirilmeli ve yapmak istedikleri için güçlendirilmelidir.

İşte öğrenci koçluğu tam da bunu yapar.

Gençlere hedeflerini gerçekleştirmek için;
  • Yapı
  • Strateji
  • Destek

sunar.

Bunu yaparken öğrenci koçları olarak iki şeye çok değer veririz gençleri güçlendirmek ve cesaretlendirmek.

Öğrenci Koçluğu ve Yaşam Koçluğu arasında nasıl bir fark vardır?

0

ICF; koçluğu, ‘Öğrencilerin, kişisel ve profesyonel potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için yaratıcı bir süreç ortak olarak tanımlar.’

Öğrenci Koçluğu, yaşam koçluğu ve öğrenci koçluğun ideallerini ve temel yetkinliklerini benimser. Bu yaklaşım, öğrencileri yaratıcı ve becerikli bireyler olarak kabul ederek, lise ve üniversite öğrencileri için başarı oluşturmak için gerekli yapıyı ve stratejileri sağlar.

Öğrenci Koçluğu ve Yaşam koçluğu arasında ki fark
Öğrenci Koçu

Öğrenci koçluğunda, öğrencilerimize daha fazla sorumluluk veririz ve genellikle genel yaşam koçluğundan daha sık temas eder ve sıkı bir plana oluştururuz. Lise ve Üniversite öğrencileri ile yapılan görüşmeler, haftada en az bir kez olmak üzere, çoğu yaşam koçluğu veya yönetici koçluğu programına göre daha sık gerçekleşir.

Öğrencilerimiz ile düzenli olarak yapılan kontrol protokolü -ki bu bizzat öğrencinin talebiyle yapılır- daha fazla yapı sağlar ve daha sık olmasını sağlamak için tasarlanmıştır. Bu sıklığın periyodu öğrenci ile belirlenir.

 

Öğrenci Koçu, öğrencinin plana uyup uymadığını kontrol etmez. Öğrenci Koçu, planın başarısını destekler ve izler.

Öğrenciler için koçluk hedefleri, mevcut yaşam alanlarına göre yetişkinlerden farklı olabilir. Akademik konular, lise ve üniversite öğrencilerinin çoğunun odak noktası olabilir. Sınıflara gitmek ve yeteneklerini en iyi şekilde göstermek öğrencinin ana işi olduğundan, gündemdeki ilk madde çoğu durumda akademiktir, derslerle ilgilidir.

Öğrencilere koçluk yaparken, en önemli husus, nasıl yolda kalacağız, sistemleri, koçluk araçlarını nasıl kullanacağımızdır. Başarılı olmak için, organize olmak ve motivasyonu yüksek tutup istekli olmak en önemli kriterdir. Öğrenci Koçluğunda öğrencilerin, gençlerin hedefleriyle ilgili olarak kendilerinin seçim yapmalarına olanak sağlarız ve onların kararlarını destekleriz.

Öğrenci koçluğu üzerine odaklanan araştırma henüz cok fazla değilken bile ilk veriler öğrenci başarısı üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. (Bettinger and Baker, 2011; Field et al., 2010).

Lise ve Üniversite Öğrencilerinde Başarı Sağlamak İçin:

  • Hesap verilebilirlik
  • Takdir etmek
  • İzin İstemek
  • Beyin fırtınası yapmak
  • Eylemi İletmek
  • Yeniden Çerçevelemek
  • İstemek
  • Öz Yönetim (kendi kendini yönetimle ilişkilendirilebilir)

en temeldeki koçluk becerileridir.

ÇELİK GİBİ SAĞLAM BİR ÖĞRETMEN NASIL OLUNUR?

0
[vc_custom_heading text=”ÇELİK GİBİ SAĞLAM BİR ÖĞRETMEN NASIL OLUNUR?” use_theme_fonts=”yes”]

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz “resilience” yani psikolojik dayanıklılık sadece çocuk ve gençlerin sahip olması gereken bir beceri mi? Elbette değil. Bu gençlerle ilişki halinde olan, onların dayanıklı olmasını destekleyecek öğretmenlerin önce kendilerini güçlendirmeleri gerekmez mi?

Dayanıklılık, başına beklenmedik bir durum geldiğinde onunla baş edebilmeyi,  başarısızlıklardan yılmayıp tekrar yola devam etme gücü göstermeyi anlatan bir kelime. Rüzgarlarda savrulmamak, hayata karşı sağlam durmak demek yani.
Bir öğretmen gün içerisinde onlarca zorlayıcı durumla karşılaşabiliyor. Türlü özelliklerde öğrenciyle, meslektaşlarıyla, okul yönetimiyle ve veliyle iletişim halindeyken karşılaşmaması mümkün de değil gibi… Özellikle özel okullardaki rekabet ortamı ve yoğun çalışma saatleri mevcut stresin üzerine stres katıyor.  Özel hayatı da cabası.  Hele ki ekonomik belirsizlik rüzgarlarının estiği böyle bir dönemde özel hayatında kapı gibi sağlam olup, işine bunu yansıtmamak da ayrı bir beceri ister. Her şeyin hızla değiştiği bir çağda belirsizlikle baş edebilmeyi öğrenmek artık belki de herkesin edinmesi gereken bir beceri iken geleceğin yetişkinlerini emanet alan öğretmenler için bu beceri hayati bir öneme sahip.

Burada belirsizliğin hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul etmek ilk adım olmalı. Böylece belirsizliği bir stres kaynağı olmaktan çıkarmak mümkün. Bu da ancak, her ne kadar zor görünse de, beklenmedik değişiklikleri ve muhtemel olumsuz durumları bir gelişim fırsatı olarak görmek dayanıklılığı arttıracaktır.  Aksi halde kişi kendini güçlendirecek tedbirler almazsa yorulup yıpranması, bezginlik ve çaresizlik hissetmesi, verimliliğinin düşmesi işten bile değil! Bir öğretmenin, bu durum kalıcı bir hal almadan, rüzgarı da yağmuru da yara almadan atlatabilmesi için kökleriyle toprağa daha sıkı tutunması, dimdik ve daha sağlam durması için ne yapması gerekir?

Aslında bu konuda yapılan araştırmalar, dayanıklılığı etkileyen faktörler arasında yaş, cinsiyet, çalışılan okul gibi faktörleri dikkate alsa da, olumsuz şartlarla mücadelede esas olarak kişiliğin etkili olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla öğretmenlerin önce işe kendilerinden başlamaları gerekiyor.

Kendinizi Tanıyın

Öğrencilerinizi tanımaya çalışıp her birine ihtiyacı olan ilgi ve öğretme şeklini sunarken, her gün aynada gördüğünüz yüzü es geçerseniz o da kolay yıpranır. Sorun bakalım o aynadaki kişinin değerleri nedir, neleri tercih eder, becerileri, kuvvetli yönleri neler. En önemlisi hedefi, amacı ne? İşte bu amaç, zor durumlarda size devam etme gücü verecektir. Bunun dışında görev ve sorumluklarınızı bilin, hak ve yetkileriniz hakkında bilgi sahibi olun. Bunları bilmek sizi olaylara karşı güçlü kılar. Öğretmen olarak görevlerinizin yazılı olduğu  yer neresidir? Siz daha önce görevlerinizi  okudunuz mu  yoksa kulaktan dolma olarak doğaçlama mı  öğrendiniz ? Bunları kendinize sormalısınız. Bu bilgilere ulaşabilmek sınırlarınızı  hareket alanınızı  belirlemek adına size güç katar.

Duygularınızı anlayın

Malzemesi insan olan bu öğretmenlik mesleğinde duygu yönetiminin büyük önemi olduğu konusunda hemfikir olacağımızdan eminim. Zira öğretmenlik farklı kişilerle( meslektaş, öğrenci, veli ) iletişimi dolayısıyla duygularını yönetiminde daha da usta olması  gerekiyor. Hem kendinizin hem de öğrencilerinizi duygularını anlamadan onları  yönetmek  ise mümkün değil. Şu anda ne hissediyorum, bu  duyguyu bende yaratan şey nedir, gibi soruları sormak  ve cevaplarını aramak  gerekiyor.

Duygular aslında hayatımızı şekillendirmedeki en önemli pusulamız. Aman dikkat, hedef üzgün, mutsuz, kızgın hissetmemek değil. Aksine olumlu olumsuz hiçbir duygunuzu halının altına süpürmemek.  Bu onu sonuna kadar yaşayın demek de değil.  Örneğin kızgınsanız, bağırın çağırın rahatlayın demiyorum. Bu kısa vadeli bir çözüm olur. Bir daha aynı şey yaşandığında yine sinirlenebilirsiniz. Önemli olan öfkeyi oluşturan durumu ortadan kaldırmak yada böyle bir durumla karşılaştığınızda ne yapacağınızı nasıl davranacağınızı önceden belirlemek ve duyguları yönetebilmek. Duygunuzu önce fark edin, tanımlayın ve kabul edin. Edin ki kaynağını bulup, sizi öfkelendiren şey için tedbir alabilesiniz. Duygularınızı  anlayıp yönetmek yerine onları bastırmayı ve yüzünüze bir gülücük kondurmayı seçerseniz biriken  duygular  sizi rahat bırakmayacak ve daha  sonra onarılmaz sonuçlara neden olacaktır.

Bakış açısı önemlidir

Olaylara nereden baktığınız önemlidir. Eğer olan biteni kişisel almamayı başarırsanız, bu sizi daha kuvvetli kılar. Örneğin sınıfta ders anlatıyorsunuz, öğrenciniz size bakıp gözlerini devirdi. Bu durumu size yapılmış bir saygısızlık olarak da görebilirsiniz, 12 yaşında bir öğrencinin olağan tavrı olarak da. İkincisi olarak görmeniz, hiç sinir harbi yapmadan dersi anlatmaya devam edebilmenizi sağlar. Öğrenen konumundan, öğreten konuma geçen bir öğretmen olarak öğrenen konumundaki bakış acısı aslında size hiç de yabancı değil. Sadece hatırlamaya çalışın, o ana geri dönün… Göreceksiniz o sıralarda oturan bir öğrenci olarak bakmanın nasıl olduğunu hatırlayacaksınız.

Birlikten Kuvvet doğar

Tek başına kapı gibi dayanıklı olmaya çalışmak yerine iş arkadaşlarınız, öğrencileriniz, velileriniz ve yöneticileriniz ile el ele vererek ilerlemek sizi daha dayanıklı kılar. Siz istediğiniz kadar öğrencilerinize bir beceri kazandırmayı çalışın evde bu beceri desteklenmezse yarı yolda kalabilirsiniz. Öğrencilerinize dersi öğretme tekniğinizi yönetim onaylamazsa bir adım öteye geçemeyebilirsiniz. İşte o yüzden henüz okullar yeni açılmışken tüm bu ilişkilerinizi yeşertmek ve güçlendirmek için görüşmelerinizi yapın, sene boyunca da iletişimde kalın. Ayrıca, unutmayın okullardaki rehberlik ve psikolojik danışmanlar sadece öğrenciler için değildir. Size de ihtiyacınız olan konularda rehber öğretmeninizden destek alabilirsiniz.

Anda kalın

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki insanların büyük bir kısmı şimdiki zamanda değil, geçmiş veya gelecekte yaşıyorlar. Gelecekte yaşayan %65’i “emekli olunca yapacağım”, “çocuklar evlenince yapacağım,” “param olunca yapacağım “ gibi cümlelerinden tanırsınız. Geçmişte yaşayan %30’u ise “bizim zamanımızda”, “ben küçükken,” “eskiden,” diye başlayan cümlelerinden tanırsınız. Geriye kalan sadece % 5 şimdide yaşıyor. Halbuki bizlerin ancak ve ancak anda kalarak geleceği değiştirmek için bir gücümüz var. Geçmişi değiştiremeyiz ama geçmişe olan bakış açımızda değişiklik yapabiliriz. Her gün bir önceki halinizden daha da iyi daha da yetkin oluyoruz. Anda kalmak demek nerede ne gibi bir gücünüz olduğunu bilmek ve bunu efektif kullanmak demek.

Ölü Ozanlar Derneği filmini izlemişsinizdir. Carpe Diem sözleri o filmi izleyen herkesin beynine kazındı sanki. Carpe Diem, yani anı yaşa. Bu geçmişi unut, geleceği önemseme demek değil tabi ki. Geçmişi ele aldınız, gelecek için yani bu okul yılı için hedeflerinizi belirlediniz. Programınız, planınız hazır. Derse girdiniz. İşler hayal ettiğiniz gibi gitmiyor. İşte o noktada “neler olduğunu yargılamadan anlamaya” çalışırsanız günlük kötü sürprizleri bertaraf eder, planınızı yakalarsınız. Ne sizin ne de bir başkasının da midesi ağrımaz. Kendinize bir yöntem belirleyin. Bu bir nefes tekniği olabilir, size anda kalmayı hatırlatacak bir motto olabilir. Sanki biri düğmenize basmış da bir an zamanı durdurmuşsunuz etkisi yapacak bir şey olmasına dikkat edin. Sizi sakinleştirecek, endişenizi silip süpürecek bir şey. Sonrası kendiliğinden gelecek zaten.

Kendinize iyi bakın

Kelimenin tam anlamıyla kendinize iyi bakın diyorum. Fiziksel olarak, zihinsel olarak sağlığınızı korumalısınız. Uykunuzu tam almalısınız. Uykusuz, yorgun, hasta, stresli biri ne kadar sağlıklı düşünebilir, ne kadar öğrenebilir, ne kadar öğretebilir. Dayanıklılıkta birinci kural bence bu… Önce ben demeyi öğrenin. Bencil olun demiyorum. Gaz maskesini önce kendinize takmaktan bahsediyorum. Tabii bir ister spor olsun, ister yoga ya da pilates gibi farklı disiplinler eğer düzenli olarak en azından birini yapmaya vakit ayırabilirseniz bu da sizi güçlendirecektir.  Sevdiğiniz bir şeyleri yapmak da sizi mutlu edecektir. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ demeyin ve bir kerelik mutluluklar için kendinize fırsat tanıyın. İçinizde sizi dürten her ne ise bir kere için olsun tutun ve görün bakın neler oluyor.

Olumluya odaklanın

Çoğu zaman hepimizin düştüğü hatadır: neler yapabileceğimizden çok nelerin mümkün olmadığına odaklanırız. Biraz da beynin çalışma şekli bizi buna iter. Hani mutluluk hemen unutulur ama üzüntü yıllarca bizi takip eder ya (tabi izin verirsek)… İşte beyin de ters giden her şeyi tehdit olarak algılar ve onlara odaklanır. Çocuklara bile ne yapmayacaklarını söyleriz, öyle değil mi? Koşma, terleme, konuşma… Yani istemediklerimizi… Peki ya istediklerimiz? Doğal olarak sınıfta öğrencilerinizin dikkatle sizi dinlemesini istersiniz. Ama dikkatiniz hep sınıfın haylazındadır. Konuşmaması için onu uyarırsınız. Evet sınıfın düzenini bozuyor olabilir. Ama siz olumlu davranışına odaklanır, onu fark eder ve fark ettirirseniz sınıf içi olumsuz davranışların da azaldığını göreceksiniz.  Yeter ki gördüğünüz olumluya odaklanın ve onu daha da görünür hale getirin.

Tutku Önemlidir

Şarkıda dediği gibi “ne yaparsan yap, aşk ile yap”. Zira isteksiz, elinin ucuyla yapılan şeyin sonucu ne kadar iyi olabilir ki? Sonuçtan siz memnun değilseniz kimse değildir. Halbuki coşkuyla yaptığınız, sonucundan memnun kaldığınız bir şey sizi daha iyisi için motive edecektir. Her işe aynı şevkle yaklaşamayabilirsiniz tabii ama hedef hep elinizden gelenin en iyisini yapmak olsun. Böylece hem size ilham olur hem başkalarına.

Uluslararası Koçluk Federeasyonu’nun yönetim kurulana aday olurken yaptığım konuşmada “herkes çorbada tuzum olsun der, ben çorbaya tutkumu katmak istiyorum,” demiştim.  Tutku sizi ayakta tutan ve işinizde ya da her ne yapıyorsanız yaptığınız şeyde sizi daha da ileriye götürecek olan şeydir. O tutkuyu yakalamak için öğrencilerinizin gözlerinin içine bakın yeter.

Öğrenmeye Devam Edin

İnsana yaşamak için bir sebep veren en önemli duygulardan biri de merak. Meraklı insan, her duruma ben ne öğrenebilirim diye bakar, gözünü kulağını daima açık tutar. Yeni şeyleri denemekten kaçmaz. Kendini daha donanımlı hale getirir. Bilmek insanı güçlü kılar.   Öğrenmekten vazgeçmeyin ama öğrendiklerinizi de paylaşın. Öğrencileriniz ya da değil, söyleyeceklerinizden ilham alacak olan birileri vardır. Söyleyecekleriniz belki de onlara ışık olacak.

Bir eğitim koçu olarak ben de hiçbir öğrenme fırsatını kaçırmıyorum. Son dönemlerde girdiğim sınavlardan birinde sorular gerçekten çok güzeldi ve öğreticiydi pek çok  sloruyu  anlamlı olduğu  için hatırlıyorum. Mesela “saniyenin onda biri” diye bir kural varmış onu hiç duydunuz mu bilmiyorum amam atletizm yarışmalarında start alırken geçerli bir kuralmış. Sınavlar bile sadece bir ölçme aracı değil aynı zamanda da bir öğrenme aracı.

Yaratıcılık ve Oyun

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki yetişkinlerin hayattan sıkılmasının en önemli nedenlerinden biri oyun oynamayı bırakmış olmaları… Bir ergenin büyüme merakı içinde oyun oynamayı bırakması doğal olabilir ama bir yetişkin olarak bizler artık biliyoruz.  Ve bilen olarak sorumluluğumuz “yapmak.”

Bu gözle bakıp kendinize bir sorun: En son ne zaman oyun oynadınız? Dersi oyun gibi işlemekten bahsetmiyorum, onu da yapın tabii de bizzat sizin kendinizin oyun oynamasından bahsediyorum. Oyun, sadece çocuklar için değil, büyükler için de can damarı aslında.  Aman ekran oyunlarını kastettiğimi sanmayın, zira onların bazıları daha da strese sokuyor.

Hayata renk katan, keyif katan ve yaratıcılığı besleyen oyunlardan bahsediyorum. Tüm bunlar insanı iyi hissettiren, ruhunu besleyen ve psikolojisini kuvvetlendiren şeyler. Düşünsenize bir, zaman kısıtınız var, zil çalmadan bir şeyleri bitirmeye çalışıyorsunuz. Tam o sırada bir öğrenciniz kitabını düşürdü. Modunuz iyiyken bu duruma nasıl tepki verirsiniz, modunuz kötüyken nasıl? O yüzden size iyi gelen şeylerle, ruhunuzu besleyin. Besleyin ki, aç kalıp bir yerlere saldırmasın.  Kısaca her zaman, her şartta hayatın keyifli yanlarına bakıp hayata oyun katın.

Değişime Açık Olun

Geçen yıl biliyorsunuz birdenbire adı TEOG olan sınav kalkıverdi. Yeni sistem epey bir süre belirsizliğini korudu. Bu süre zarfında birçok öğrenci ve veli panik yaptılar. Peki kim başarılı oldu? Sakince yeni durumu analiz eden ve bu yeni duruma göre aksiyon alabilenler. Yani “dayanıklı” olanlar. Eğitim sistemimizde ya da okul içerisinde her an değişiklikler olabilir, oluyor da. Bunlar olduğunda şikayet etmek, geçmişe takılı kalmak, ahlanıp vahlanmak kesinlikle çözüm değil. Sakinliğinizi koruyun ve yeni durumu anlayın. Belki de daha iyi olacak.

Güzel Şeyleri Fark Edin

Hep kötü şeyler olmuyor aslında, sene içinde birçok başarıya, güzel ana, içinizi ısıtan olaylara da şahitlik ediyoruz.  Ama araştırmalar göstermiş ki, insan doğası daha çok kötüyü hatırlama eğiliminde. Siz öyle yapmayın. İyi gördüğünüz her şeyi parlatın. Parlatın, kutlayın, şükredin ki çoğalsın. Nasıl bir kitapta önemli şeylerin altını çizersiniz ve sonra o sayfaya bakınca ilk göze bu altı çizili satırlar çarpar siz de güzel şeylerin altını çizerseniz, akılda kalanlar onlar olur. Kim güzel şeyler yaşadığı bir yere koşa koşa gitmez ki?

Öğretmen olarak daha üretken olmanın yolu daha dayanıklı olmaktan geçiyor. Aslında hayatta hangi rolü üstlenirseniz üstlenin -bu öğretmen olur eş olur, kardeş olur, anne olur, evlat olur- önce insan olarak “dayanıklı” olmak önemli. Siz yoksanız ve hayatı kutlamıyorsanız diğer olduklarımızın hiç bir önemi kalmıyor.

Kaynaklar
https://www.cultofpedagogy.com/resilience/
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/84797
http://blogs.edweek.org/teachers/coaching_teachers/2017/08/12_ways_to_boost_resilience_in.html

Pandemi döneminde öğrencilerde öz disiplin sağlamak

0

Pandemi Öğrencilerde öz disiplini sağlamak

Pandemi döneminde “Uzaktan eğitim çocuğuma çok uzak” endişesi taşıyorsanız…

Önce hepsi eğitime verilen bu zorunlu arayı bir tatil olarak gördü. Sabah erken kalkmayacakları, hafta içi okula hafta sonu kursa koşturmayacakları için sevindiler.  Hemen arkadaşlarla buluşma planları yapıldı. Ama sonra anne babaları onlara “çıkamazsın” dediler. Zira, toplu taşımayı kullanmaları, arkadaşlarıyla kalabalık gruplarda bir araya gelmeleri, AVM’ye ya da bir kafeye gitmeleri riskliydi. Bu durum ev kuşu olanların canına minnetti tabii, ama sosyal kelebek olanlar epey bir isyan ettiler, söylendiler. Onlar da durumun ciddiyetini anladıktan sonra, bugünlerde durumu kabullenmiş görünüyorlar.

Bu ilk haftayı evde çocuğu ile geçirenler için bu 1 hafta standart bir ara tatil gibiydi. Ancak esas: sınavımız bugün başladı: uzaktan eğitim. Normal zamanda, tüm öğrencilerin (ve belki ailelerin) hayali olan bu durum, şimdi gerçeğimiz haline gelince hepimizin aklında benzer sorular uyandırmıştı;

– Evden eğitim nasıl olacak?

– Çocuğum disiplinli olarak çalışabilecek mi?

– Bu yüz yüze eğitimin yerini tutar mı?

Hele ki LGS ya da üniversite sınavına hazırlananlar için bu konu daha da kritik ki bu konuya da Milli Eğitim Bakanlığı açıklık getirdi   ve sınavlarda sorular yüz yüze eğitim bölümlerinden olacak açıklamasını yaptı. İçinde bulunduğumuz bu zorlu günlerde bu açıklama bir nebze de olsa gönüllerimize su serti.

Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye’de uzaktan eğitim altyapısına sahip olmamız büyük şans. Daha bugün, çocuğu Kanada’da lise sonda okuyan bir tanıdığımdan duydum; Kanada’da korona virüs sebebiyle okullar bu dönem için tamamen kapanmış. Önce uzaktan eğitim yapacaklarını söylemişler ama böyle bir altyapı olmadığı ve bu altyapıyı kurana kadar zaten okul dönemi sona ereceği için “herkesi geçireceğiz” deyip, dönemin sona erdiğini duyurmuşlar. Henüz herkesi neye göre ve kaç puanla geçirecekleri konusu açık değilmiş tabii, bu puana göre üniversite kabulü alacaklar ise gerginmiş. Bizim okulların da kapalı olma süresi uzayabilir. Ancak ne güzel ki çoğu özel okulun uzaktan eğitim için kendi iç düzenlemeleri var; olmayanlar ise eğitimlerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sistemiyle hem online olarak hem de TRT okul kanalından devam edecekler.

Kabul edelim onlar dijital bir kuşak. İletişimi online kurmaya, bilgiyi dijital olarak almaya alışık ve aşinalar. İş bu dijital becerileri kullanmaya gelince, hepsinin farklı görüşleri var. Görüştüğüm öğrencilerim, eşin dostun arkadaşın çocuklarıyla yaptığım sohbetlerden gördüm ki bilinçli bir neslimiz var ama sorumluluğu paylaşabilmek istiyorlar. Belki de o yaşlarda normal olan da bu. Gençlerimiz yüz yüze eğitimi, arkadaşlarıyla birlikte olmayı tercih etseler de geçtiğimiz bu kritik dönemde toplum açısından bir araya gelmemek gerekiyorsa alınan uzaktan eğitim kararının doğru olduğunu düşünüyorlar. Ama maalesef hepsi aynı sorumluluğa ve disipline sahip değiller. Bu yüzden de okula gittiklerinde ödev yapmayanlar birlikte bu sorumluluğu üstlenebilirken (yani ben yapmadım ama o da yapmamış mantığı) şimdi iş başa düşmüş durumda.

Dolayısıyla, belli bir disiplini oturtup uzaktan eğitimden verim alabilmek için siz velilerin desteğine ihtiyaçları olanlar olacak. Yani esas sorunumuz onların öz disiplinlerini sağlayabilmek.

Çocuğunuz, ne yapacağımı bilemiyorum, aklımı veremiyorum gibi endişelerini sizinle paylaştıysa aşağıda sıraladığım destekleri vermeyi deneyebilirsiniz:

Pandemi döneminden öğrencilerde öz disiplin sağlamak

  1. Zihnini hazırlayın: Başlamadan önce çocuklarınızı zihnen okulun, öğrenme sürecinin devam ettiğine hazırlayın. Bu konuda konusun farklı ve yeni olabilecek şeyler hakkında meraklarını besleyin. Bu durumun sizler içinde zor olacağını anlıyorum ancak şu anda onların tek destek kaynağı sizlersiniz. Unutmayın neye odaklanırsanız onu büyütürsünüz.  Odağınızı yapabileceklerine çevirin.
  1. Hazır olmayı Beklemeyin: Odak noktanızı yapabileceğine, ders zamanı geldiğinde masaya bilgisayarın, televizyonun karşına oturabileceğine çevirin. Zamanı gelince oturması için hazır olmasını beklemeyin, hiçbir zaman hazır olmayabilir sadece oturması ve ilk günlerde dinlemesi yeterli olacaktır.
  1. Günlük bir rutin oluşturun: Çoğu özel okulun dersleri senkron ve asenkron olarak başladı. İlk güne özel yoğunluk kaynaklı problemler olsa da zaman içinde bunlar düzelecektir. Bu sistemde başlama ve bitiş saatleri zaten belirli ve programlanmış olduğu için öğrencilere nispeten daha az sorumluluk düşüyor. Keza EBA için de ders zili de 23 Mart Pazartesi günü çaldı.Bazı okullarda ise canlı ders yerine, öğrenciye çalışacağı içerikler ve bununla ilgili ödevler gün gün veriliyor.
    Öğrenciye esneklik tanıyan bu gibi durumlarda öz disiplin sağlayamayan öğrenciler problem yaşıyorlar. Çocuğumuz bu konuda başlarda elbette zorlanabilir. Çünkü aşina ve alışık olmadığımız şeylere başlamaktan korkar, erteleriz. Erteledikçe bunlar birikir, bu sefer bitmeyeceği korkusuyla daha da erteleriz. Çocuğunuzun bu döngüye girmemesi için, onu kendisi için günlük hatta haftalık bir ders bir programı oluşturmaya teşvik edebilir, aynı okul döneminde olduğu gibi bir rutin oluşturması için destek verebilirsiniz. Örneğin, sabah belli bir saate kalksın, pijamalarını çıkarsın, kahvaltısını etsin ve dersinin başına geçsin. Sınırların çizilmiş olması onu rahatlatacaktır. Bu tıpkı biz yetişkinlerin evden çalışmaya başladığı ilk zamanlarda yaptığımız gibi.  Mutlaka bu rutin programı görebileceği bir yere asın ve mümkünse büyük bir alan olsun
  1. Özel çalışma alanı belirleyin Bugünlerde altında eşofman üstünde kravat görüntülü toplantı yapan iş adamlarının, çocuğunun elini ağzını bağlayıp iş görüşmesi yapan iş kadınlarının görüntüleri dolaşıyor. Bu çocuğunuz için de böyle. Diyeceksiniz ki, onun zaten bir odası var, kapanır çalışır. Her ne kadar çocuğunuzun özel bir odası olsa da içeriden gelen gürültüler, dersten daha cazip olabilecek televizyon ya da müzik sesi, içeriye birden dalıveren küçük kardeş onun konsantrasyonunu da motivasyonunu da götürecektir. Bu sebeple onun çalışma saati, hepinizin sessizlik içinde çalışma saati olabilir. Ayrıca öncesinde odasından ya da çalışma için ayrılan mekanda internetin iyi çektiğini, ders için gereken kitap, defter ve kırtasiye malzemelerinin hazır olduğunu kontrol etmenizde de fayda var.
  2. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: Bu düşünceyi hep koruyun ve ders saati ders, oyun saati oyun aynı okuldaki gibi, telefon, tablet, playstation ya da dikkatlerini dağıtacak şeyleri ders saatlerinde okuldaki gibi bir kenara bırakması gerektiğini hatırlatın.
  3. Not alma teknikleri hatırlatın: Ders sırasında not almak hem odaklanmasına yardımcı olacak hem de daha sonra notların üstünden geçerek tekrar edip pekiştirmesini sağlayacak yöntemleri hatırlatın bunun için örneğin kavram haritası, zihin haritası, şekillerle çalışma, renk kodları kullanın
  4. Ödevler ve projeleri planlayın: Okulun ödevlerini ve teslim tarihlerini takip etmek ve bunları planlamak için farklı bir ajanda tutabilir. Böylece bu takvime göre önceliklendirmeyi de rahatlıkla yapabilir, uzun soluklu ödevler için zaman planı oluşturabilir. Önceliklendirme için Einsenhover matrisini kullanın
  5. Pomodoro tekniğini kullanın: Öz disiplin sağlama konusunda zorlanan öğrenciler için çalışma süresi çok önemlidir. Çalışma süresini 25 dakika ile sınırlayan pomodoro tekniği bu anlamda çok kullanışlı  her 25 dk da bir 5 dakika mola mantığı üzerine çalışır Tek bir oturuşta her şeyi yapmaya çalışmak hem gerçekçi olmayacak, hem de enerjisini çabuk tüketmesine sebep olacaktır. Bu sebeple bir dersi ne kadar sürede bitirebileceğine karar vermek ve sonra konuları bölümlere ayırmak ve kaç pomodoro (1 pomodoro_ 25 dakika) süreceğine karar vermek, her bir pomodorodan sonra mutlaka mola vermek şart aynı okuldaki teneffüsler gibi tekrar şarj olmasını sağlayacaktır.  Teneffüs şart unutmayın!

Tüm bunlara rağmen gençlerimiz sorumluluklarını yapmamak için bahaneler üretebilir. Hatta bunun sebebi mevcut süreçle ilgili kaygısından da olabilir. Bahanelerin üstesinden gelip çalışmaya başlamak için basit bir önerim var: “beynini hack’lemek için 5 dakika” kuralı. O masanın başına oturmak, o ödevi yapmak istemiyorsa sadece 5 dakika yapmak için başlasın. 5 dakika boyunca yapılan bir işe beynimiz otomatik olarak kanacak ve 5 dakikadan daha fazla yapacaktır. Belki de onun için “başlanmış işi bitmiş iştir,” diyoruzdur.

Şu anda çok istisnai bir durumla karşı karşıya olduğumuzu unutmamak gerekir. Bu yüzden standart eğitim öğretim şeklimizin devam etmesini beklemek doğru olmaz. EBA’da dersler başlamadan Milli Eğitim Bakanı bu dönemin yüz yüze eğitime geçene kadar öğrencilerin öz disiplin ve sorumluluk edinmesi için bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini, bu dönemde eğitim ve öğretimden kopmamak, bilgileri taze tutmak için bir dönem olduğunu hatırlattı. Şu anda sahip olmamız gereken bakış açısı tam da bu. Online eğitimde alacakları akademik bilgi her zaman farklı yollardan telafi edilebilir. Eğer anne-baba olarak bu dönemin öğrencinin öz disiplin, kendi kendine yetme gibi hayat becerilerini kazanması için bir fırsat olarak görebilirsek, bu dönemi huzurlu biçimde geçirdiğimiz gibi verimli de kılabiliriz.

      #EvdekalTürkiye

Kaynaklar:

  1. https://www.schools.com/articles/five-self-discipline-tips-online-students.html
  2. https://www.chartercollege.edu/news-hub/why-self-discipline-key-success-online-courses
  3. https://www.forbes.com/sites/jennifercohen/2014/06/18/5-proven-methods-for-gaining-self-discipline/#ab1057f3c9f8
  4. https://edugage.com/self-discipline-tips-for-students-that-works/
  5. https://www.uopeople.edu/blog/self-discipline-for-students/

Öğrenmek İçin Unutmak

0

Yeniden Öğrenmek için Unutmak, ilginç geliyor değil mi ? Zihinde yenilere yer açmak lazım hazır olmak lazım.

Anne babalara büyük iş düşüyor. Bir yandan kendi bildiklerini bırakıp yeniyi kucaklayacaklar, diğer yandan da bu alışkanlığı çocuklarına kazandıracaklar.

Hızla değişen bir dünyada yaşadığımızı söyleyip duruyoruz. Uzmanlar, öğrencilerin öğrendiklerinin büyük bir kısmını, bugün henüz var olmayan geleceğin işlerinde kullanamayacaklarını dile getiriyorlar. Geleceğin işleri derken 50-100 yıl sonrasından da bahsetmiyorlar. 10-15 yıl içinde bu bilgilerin çöpe dönüşeceği kanısındalar. Bu nedenle bizim için değişimin önündeki en büyük engel, bildiklerimiz olabilir.

Günlük hayatımızdan basit bir örnek vereyim; artık telefonla aramak yerine sosyal medya üzerinden mesajlaşarak haberleşiyoruz. Çevrenizde cep telefonlarını biraz beceriksizce de olsa kullanmaya çalışan ileri yaşlarda tanıdıklarınız vardır. Aslında devrin değiştiğini kabullenip çağa ayak uydurmaya çalıştıkları, bir anlamda eski bildiklerini bir kenara bırakıp yeniyi kucakladıkları için önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Bu örnekten hareketle, hayatımızın her alanında, öğrendiklerimizi bir kenara bırakma fikrine açık olmalıyız. Hal böyleyken anne babalara çok iş düşüyor. Bir yandan kendi bildiklerini bırakıp yeniyi kucaklayacaklar, diğer yandan da bu alışkanlığı çocuklarına kazandıracaklar. Yani işin en zor tarafı onlarda. Yeniden öğrenmek için unutmaya herkesten önce başlayacaklar.

Tıpkı evinize yeni bir şeyler almak istediğinizde, eskileri göndermeniz gibi yeni bilgilere yer açmak için eskileri bir kenara bırakmanız gerekiyor. Aslında bildiklerimizi unutmaktan bahsetmiyorum. Bu konuda araştırma yapanlar öncelikle “unlearning”’in tanımının doğru yapılması gerektiğinin altını çiziyorlar. “Unlerarning”in tanımını da “önceden bildiklerimizin bize koyduğu sınırları kaldırmak” şeklinde yapmak gerekiyor. Yani bir adım geri atıp farklı açıdan bakabilmeyi, eski alışkanlıkları bırakabilmeyi kastediyorum. İşte buna “unlearning” deniyor. Yani önce öğreniyoruz, sonra gerekli olduğunda esnek davranıp öğrendiğimizi unutuyoruz ve ardından yeniden öğreniyoruz.

Evet, öğrendiğini unutmak yeni şeyler öğrenmeyi gerektirse de aslında “bilgi edinmek” değil de bildiklerimizi sorgulamak “unlearning” için gereken ilk adım. Bu süreç bildiklerimize eleştirisel olarak bakmamıza ve yaratıcı fikirler üretmemize de yardımcı oluyor.

Unutmak ve yeniye hazırlanmak

Bundan 15-20 sene önce çocuklara okuma yazma öğretmek için harflerin isimleri öğretilirdi. Oysa harfleri isimleri ile değil sesleri ile okuyoruz. Yani “abla” kelimesini okurken b harfini “be” değil “bı” olarak okuyoruz. Harflerin seslerini öğrenen çocuk, art arda sesleri söyleyince otomatik olarak kelimeyi okuyabiliyor. Bu basit örnek bile bildiklerimizi bir kenara koymanın eğitimde yaratacağı farkı çok net ortaya koyuyor.

“Yaratıcı fikirler için eski bildiklerini yok sayma” konusunu masaya yatıran Viyana Üniversitesinden Grisold ve Kaiser ile Chicago School of Professional Psycology’den Hafner’in 2017’de yayımladıkları makale(1) eski bildiklerini “dikkate almamanın” bireysel seviyede yaratıcılığı tetiklediğini ortaya koyuyor. Yaptıkları vaka çalışmalarından birinde Avusturya’da 17 ve 18 yaşlarındaki 31 öğrenci ve 2 öğretmenin davranışları incelenmiş. 12 öğrenci ve 2 öğretmenden oluşan birinci gruba, mevcut eğitim sistemini unutturacak ve zamanda yolculuk yapmış hissettirecek görsel ve işitsel unsurlar içeren bir dizi bilişsel uygulama yapılmış ve sonrasında 2020 yılına geldikleri söylenen deneklerden ideallerindeki okulu tanımlamaları istenmiş. İkinci gruptaki 17 kişiye ise böyle bir uygulamadan geçmeden ideal bir okul için bugün neleri değiştirecekleri sorulmuş. Yani cevaplarını bugünkü deneyimlerine dayandırmışlar. İkinci grup, mevcut sisteme bir şeyler ekleyerek iyileştirme yöntemleri bulurken ilk grup skype üzerinden eğitim gibi durumu toptan değiştirecek yaratıcı ve radikal fikirler üretebilmişler.

Ama insan “unut” deyince eski bilgilerini unutuvermiyor. O zaman yaratıcılığımızı eski bildiklerimizin gölgesi altında kalmayıp serpilip büyümesi için gerekli gün ışığına nasıl kavuşturabiliriz?

  • Ev ortamında “unlearning” sürecini başlatabilmek için öncelikle çocuklarınızın değiştirmesini istediğiniz bilgi ve davranışı anlamalarını sağlamalısınız. Neyi, neden değiştirmesi gerektiğini anlamadan bildiğini bir kenara bırakmak, kimse için mümkün olmaz.
  • Sizin için bilindik olanı bırakmalısınız ki alışık olmadığınız uygulamalara yer açabilesiniz. Bunu önce siz yaparsanız teknoloji çağına doğmuş çocuklarınız peşinizden büyük bir istekle gelecektir.
  • Merak öğretir. Çocuklarınızda merak uyandırarak yeniyi kucaklamalarını sağlayabilirsiniz.
  • Nereye varacağını bilmek her zaman yol göstericidir. Ulaşılabilir hedefler belirleyerek, çocuklarınızın bildiklerini bir kenara bırakıp ulaştıkları başarıyla motive olmalarını sağlayabilirsiniz.
  • Hedefiniz değişim yaratmaksa, bunu elbette tek başınıza yapamazsınız. Kendinizle başlamak ilk adım. Sonrasında çocukları, ev halkını, geniş aileyi, arkadaşlarınızı işin içine katmalısınız.
  • Çocukların yaratıcılıkların desteklemelisiniz. Arkadaşları ile birlikte çalışmalarını teşvik etmelisiniz. Anne baba olarak onlara  güvenmeli, yönergeler vermek yerine kendi yollarını bulmaları için rehberlik etmelisiniz.

Bilgi ve Bilgelik

Öğrenmek aslında kolay. Zor olan öğrendiğini bir kenara bırakabilmek, unutmak, alışkanlıklarından vazgeçebilmek. Zira yepyeni bir düşünme süreci oluşturmamız, alışık olmadığımız yeni metotları denememiz ve eskiye yepyeni bir bakış açısı ile bakmamız gerekiyor.

Taoizmin kurucusu kabul edilen Çinli filozof Lao Tzu’nun dediği gibi “Bilgiye ulaşmak için her gün bir şeyler ekleyin. Bilgeliğe ulaşmak için her gün bir şeylerden kurtulun”.

Kaynaklar:

  1. https://trainingindustry.com/articles/strategy-alignment-and-planning/unlearning-in-the-time-of-continuous-
  2. https://blog.logicearth.com/unlearning-is-the-new-learning
  3. https://indiadidac.org/2018/02/teachers-as-educators-should-learn-to-unlearn/
  4. http://florakamdar.blogspot.com/2013/11/education-learn-unlearn-relearn.html

Referans:

  1. https://www.researchgate.net/publication/317330238_Unlearning_before_Creating_new_Knowledge_A_Cognitive_Process

*Bu haber ebeveynus dergisinin Aralık 2019 sayısından alınmıştır. Dergi aboneliği için lütfen tıklayınız.

Öğrenci Koçuyla Çalışmayı Düşünmek ….

0
Öğrenci Koçu ne yapar?
Öğrenci Koçluğu

Öğrenci Koçuyla Çalışmayı Düşünmek 

Öğrenci Koçları ergenlerin ve genç yetişkinlerin akademik, kariyer, sosyal ve yaşam becerilerini geliştirmelerine destek olmak için araştırmaya dayalı, özelleştirilmiş bire bir koçluk yöntemleri kullanır. Bunlar, odaklanmalarına, öz disiplin sağlamalarına, aksiliklerle karşılaştıklarında esnek olmalarına yardımcı olan becerilerdir – böylece gençler yaşam becerileri geliştirerek kendilerini daha da güçlü olarak var ederler.

Bu beceriler, etkili çalışma teknikleri, not alma, dikkat, dikkatli karar verme, güçlü organizasyon, esnek düşünme, planlama, zaman yönetimi ve daha fazlasını içerir. İz koçlukta koçlarımız öğrencilerin hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için yönetici işlev becerilerini onlara öğretirler.

Öğrenciler yaşam boyu akademik ve kişisel başarıya hazırlamak için özel araçlar ve stratejiler önerirler. Öğrenci koçu olarak öğrencilerin kim olduğunu asla değiştirmeyiz, sadece en başarılı ideal benliklerini bulmalarına, oluşturmalarına destek olacak becerileri öğrenmelerine yardımcı oluruz!

Bir öğrencimin söylemini paylaşmak isterim “Koçumla çalıştığım süre boyunca daha etkili ve verimli çalışmamı sağlayacak stratejiler ve araçlar öğrendim”. Daha fazlası için lütfen sizden gelenler tıklayın ve bizimle çalışan gençlerin neler söylediğini okuyun

Eğer aşağıdakiler sana tanıdık geliyorsa,

  • Sınıfta odaklanmada sorun mu yaşıyorsun?
  • Daha iyi çalışma becerilerine mi yoksa daha iyi anlama becerilerine mi ihtiyacın var?
  • “Takılıp kalıyor musun” yoksa kolayca “pes mi ediyorsun”?
  • Sınava girerken stres ya da kaygı mı yaşıyorsun?
  • Sürekli ödev teslim tarihlerini mi kaçırıyorsun?
  • Ne zaman yardım isteyeceğini bilmiyor musun?
  • Ortaokula, liseye veya üniversiteye geçişte bunaldın mı?
  • Liderlik becerilerini mi geliştirmek istiyorsun?
  • “Tembel”, “dağınık” veya “motive olmamış” mı hissediyorsun?
  • Sosyalleşmede zorlanıyor ya da kendi istediğin gibi ifade edemiyor musun?

Bir koçla çalışmayı düşünebilirsin ….

 

 

Öğrenci Başarısı İçin Koçluk Teknikleri Nasıl Kullanılır?

0

Bir öğretmen, bir akademik danışman, bir rehber öğretmen koçluk becerilerini mesleğinde nasıl kullanır?

Öğrenci başarısı  için öğretmenlerin yada özel ders öğretmenlerinin öğrencilerin tam olarak kavrayamadıkları konuları öğrenmesi için daha detaylı anlatmaları ve öğretmenleri, akademik danışmanların öğrencilerin seçeceği dersler konusunda öğrencileri yönlendirmesi, rehber öğretmenlerin mesleki rehberlik konusunda öğrencilere yol göstermesi (Türkiye’de rehberlik çalışmaları okullarda çoğunlukla mesleki rehberlik olduğu için), Üniversite tercih danışmanlarının öğrencileri kendileri için doğru tercihleri yapabilmesi için öğrencileri bilgilendirmesi beklenir. Tüm bu roller öğrencilerin başarılarını artırmak için belirli görevleri kapsar. Peki Eğitim ve Öğrenci Koçluğu becerileri bu görevleri nasıl kolaylaştırır?

Öğrenci Başarısı İçin Koçluk Teknikleri Nasıl Kullanılır?

Öğrenci başarının artmasında öğrenci koçluğu becerilerin kullanılması temelde iki etmen bağlıdır.

  • Bilgiye dayalı koçluk bakış açısıyla güçlendirmeye dayalı koçluk bakışlı açısının dengeli olması
  • Koçluk gündeminin birlikte oluşturulması

Bilgiye Dayalı Koçluk ve Güçlendirmeye Dayalı Koçluk

Bilgiye dayalı koçluk sahip olduğunuz bilgi, kaynak ve önerilerinizi öğrencileriniz ile paylaşabileceğiniz bir koçluk iken, güçlendirmeye dayalı koçluk öğrencilerin iç görü, farkındalık elde etmesi, kendi ürettiği yanıtlara ulaşması için güçlü soruları kullandığınız koçluktur.

Bir koç olarak öğrencilerin sizi problem çözen, tavsiye veren, cevap veren ve onlara ne yapacağını söyleyen biri olarak gördüğü bağımlı bir ilişki geliştirmek riski olan bilgiye dayalı koçluk konumunda çok fazla kalmamak gerekir. Bilgiye dayalı koçluk konumuna geçmenin ve aynı zamanda öğrencilerinizin kendi seçimlerini yaparak onları güçlendirmenin yolu bilginizi paylaşacağınız zaman izin istemektir.

Örneğin bir planlama yaparak ve bir planlayıcı kullanarak başarılı olacağını düşündüğünüz bir öğrenciniz olduğunuz düşünün. Hem bilgi temelli koçluğu bakış açısında kendi bilginizi kullanmak hem de öğrencinin kendi seçimini yapabilmesi için “Bu konuda sende işe yarayacağını düşündüğüm bir fikrim var. Bunu duymak ister misin?” diye sormak öğrencinizin sizden tavsiye isteyip istemeyeceğiniz karar verme fırsatı verir.

Öğrenci fikrinizi duymaya açık olduğunu kabul ettiğinde, “Birlikte çalıştığım birçok öğrenci planlayıcı kullanarak başarılı oldu ve bunun sende de faydalı olabileceğini düşünüyorum. Bir planlayıcı kullanma konusundaki düşüncelerin nelerdir?”

Fikrinizi sunuyorsunuz ve hemen ardından gelen soruyla görüşmeyi güçlendirme temelli koçluğa geçiriyorsunuz.

Gündemi birlikte oluşturma

Bu iki koçluk yaklaşımının dengesinin yanı sıra, danışmanlık, mentorluk, özel ders öğretmenliği veya akademik danışmanlık ile koçluğu harmanlamak gündemi birlikte oluşturma konusunda önemlidir. Tam bir koçluk görüşmesinde görüşme koçun öğrenciye sorduğu “Bugün neye odaklanmak istersin?” sorusuyla başlar ve gündem öğrenci tarafından belirlenir.

Bu gündem belirleme yaklaşımı koçlukta başarının en önemli adımlarından biri olsa da mesleki becerilerinizi koçluğu ekleyerek biraz daha öğrenci ile birlikte oluşturmanız öğrencinizi kendi kararlarını belirleme konusunda güvenini arttıracaktır.

Örneğin, “Bugün bir sonraki dönem derslerini seçmek için burada olduğunu biliyorum ancak ihtiyacının gerçekten bu olduğundan emin olmak da istiyorum. Bugün ki görüşmemizden ne öğrenerek çıkarsan sana faydası olur?” ifadesiyle sizin bir gündeminiz olduğunu öğrencinize söylerken öğrencinizin bu görüşmeye aktif olarak katılması ihtiyacını da ortaya koyması için ona bir fırsat yaratıyorsunuz.

Bilgiye dayalı koçluk ile güçlendirmeye dayalı koçluk arasındaki dengeyi bulmak ve tek bir oturumda birden fazla gündemi yönetmek elbette ki zaman alır ve bunun için pratik yamak gerekir. Yaklaşan görüşmelerinizde. Bu iki tekniği deneyin, bu dengeyi kurmak ile ilgili çalışın, öğrencileriniz için neyin işe yaradığını izleyin. Bu teknikler, öğrencilerinizle olan ilişkilerinizi olumlu yönde etkilerken, onların başarısına da katkıda bulunacaktır.

Ekran paylaşımından gerçek paylaşımlara… Yalnızım Dostlar, Yalnızım Yalnız…

0
[vc_custom_heading text=”EKRAN PAYLAŞIMINDAN GERÇEK PAYLAŞIMLARA… Yalnızım Dostlar, Yalnızım Yalnız…” use_theme_fonts=”yes”]

EKRAN PAYLAŞIMINDAN GERÇEK PAYLAŞIMLARA…

Yalnızım Dostlar, Yalnızım Yalnız…

Ne zaman gençlerin olduğu bir ortama girsem kendimi daha enerjik, daha genç hissederim. Gençlerin olduğu ortamlarda hareket vardır, neşe vardır, dostluk vardır… Yalnızlık yoktur. Yalnızlık emekliye ayrılmış yaşlılara has gibi gelir bizlere…

Oysa son araştırmalar bunun tam tersini gösteriyor. (1)Bu araştırma sonuçlarına göre gençler zamanlarını yaşlılara göre 3 kat daha fazla yalnız geçiriyorlar. Bu ne demek? Vakit geçirebilecekleri ya da vakit geçirmek istedikleri arkadaşları yok… Çünkü arkadaş edinmek, yeni arkadaşlıklar kurmak ergenler için daha zor. Ergenler sosyal medyada daha çok vakit geçirip gerçek sosyalleşmenin ne demek olduğunu unutuyorlar ya da öğrenemiyorlar. Sonuç olarak sosyal medya üzerinden kurdukları arkadaşlıklar, yani resimlere ve mesajlara dayalı arkadaşlıklar, zamanla yüz yüze gerçek arkadaşlıkların yerini alıyor. Her 10 ergenden 1’i gerçek hayatta hiç arkadaşı olmadığını belirtiyor. 10 ergenden 1’i… Her 8 ergenden 1’i de hiç yakın arkadaşı olmadığını söylüyor. Yani her şeyini paylaşacağı, dertleşeceği, kendini yanında iyi ve rahat hissedeceği bir arkadaşı olmayan gençler… 8 ergenden 1’i…

Yine araştırmalar hangi yaşta olursa olsun %18 oranında kendini çoğu zaman ya da her zaman yalnız hisseden bir kesimin olduğunu ortaya koymuş. Ama asıl üzücü olan 16-24 yaş arasındaki gençlerde kendini yalnız hissedenlerin oranı %32. O cıvıl cıvıl, enerjik olmamız beklenen dönemde kendini yalnız hisseden gençler… Her 3 gençten 1’i… Oysa 65 yaş üstünde kendini yalnız hissettiğini söyleyenlerin oranı sadece %11.

Aslında kişiyi yaralayan “yalnızlık” değil, “yalnız hissetmek”! Andrey Tarkovsky’nin dediği gibi kendimizle vakit geçirmekten keyif almayı öğrenebilsek, hatta çocuklarımızı da bu anlayışla yetiştirsek belki sorun kökünden çözülecek. Yine de madem “yalnız hissetmek” diye bir durum var, bu durumu masaya yatıralım. Yalnız hissetmek aslında her yaşta karşılaşabileceğimiz bir sorun ama gelin birlikte neden gençler arasında bu kadar yaygın olduğuna bir göz atalım:

Hayatımızda yaşadığımız değişiklikler yalnız hissetmemesi sebep olabilir. Gençler açısından baktığımızda ise… Hayat ne çok değişiklikle dolu öyle değil mi? Çocukluktan ergenliğe geçiş, ergenlikte yetişkinliğe geçiş, sınavlar, yeni okullar, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler… Bunlar sadece hayat doğal akışı içinde karşılaşılan değişiklikler. Bir de gencin kendine özel yaşadığı değişiklikler olabilir: şehir ya da ülke değişikliği, aileden birinin kaybı, yeni bir kardeş, arkadaşından uzaklaşma, gibi gibi…

 

Kendini tanımaya, kabul etmeye çalıştığı bir dönem ve elbette onu bakış açısıyla başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş misali bir hayat… Tam da kendini ait hissetme duygusuna en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde…
Hayatın bir döneminden diğer dönemine geçiş aslında kimliğinizde bir değişim demek. İşte bu büyük değişimler benlik algımızı da zorlayabiliyor. Genç bir değişimin içindeyken, kendisi gibi değişim içinde olan akranlarıyla ilişki kurmak, paylaşmak, kendini tanıtmak gibi sürecin içinde buluyor kendini. Gel de bağlan! Gençler gibi konuştum di mi? Ama onların da hissettiği tam da bu aslında…

Hatta bazı uzmanlar erkek ergenler için yalnızlık çanlarının daha çok çaldığını düşünüyorlar (2). Neden mi? Çünkü erkekler kızlara oranlar daha az konuşur, daha az paylaşır. Aslında daha kırılgan bir hal içinde olmalarına rağmen, bunu görmezler, görmezden gelirler ve bir de bakmışsınız akademik olarak başarılı, etrafı arkadaşlarla çevrili diye düşündüğünüz 14-15 yaşındaki oğlunuzun aslında hiç gerçek ya da yakın arkadaşı yok.

Peki ama kendisi gibi hissedenlerle çevriliyken bir ergen nasıl olacak da bu yalnızlık hissinden kurtulabilecek? İşte burada biz yetişkinlere çok iş düşüyor. Her ne kadar nesiller arası farkları sorun olarak görsek de, nesiller arası sağlam ilişkiler burada asıl anahtarımız. Yaşlı ve genç nesil arası ilişki her iki tarafın da yalnızlık duygusunun üstesinden gelmesi için doğru bir çözüm. Her ne kadar gençler biz yetişkinlere burun kıvırıyor gibi görünse de aslında özellikle annelerinin yönlendirmelerine ihtiyaç duyuyorlar. Sizi yanından uzaklaştırıyor gibi görünse de siz uzaklaşmayın. Hep oracıkta, yanı başında olduğunuzu hissettirin. O ihtiyacı olduğunda kapınızı çalacaktır.

A bir de… Bırakın internete de bağlı kalsın zaman zaman. Yoksa su kaynatabilir. Evet sosyal medya arkadaşlıkları gerçek dostlukların önüne geçti dedik. Ama internet ergenlerin yalnız kalmalarına neden oluyor demek, altmışlı yıllarda televizyon için bunu söylemekle aynı şey olur. Her şey dozunda demem yeterli olur sanırım.Burada ergenlere de iş düşüyor. Onlar da ilgi alanlarını keşfetmeli. Sadece anne-babaları istediği için ya da moda olduğu için seçimler yapmamalı. Başkalarına yardım etmek de en iyi ilaç aslında. Burada da “yaşlılar” ile ilişki önem kazanıyor. Bir kazan-kazan durumu yaratmak zor değil aslında. Yapmaları gereken kafalarını bir süreliğine, sadece bir süreliğini ekrandan kaldırıp, arkadaşları ile yüz yüze görüşmek, yetişkinlerle ilişki kurmak için çaba harcamak, kendilerine uzanan eli geri çevirmemek. Tabii satır aralarını okuyabildiğinizi düşünüyorum. Bunları yapabilmeleri için sizin desteğiniz çok önemli.

Hayat paylaştıkça güzel… Ekran paylaşımlarının yanı sıra gerçek paylaşımları tatmalarına yardımcı olun… Bir kere paylaşmanın tadına varınca gerisi kendiliğinden gelecektir… Yalnızlık kader değil, bir tercih aslında. Bunu görsünler yeter!

Kaynaklar:

(1)   http://www.dailymail.co.uk/news/article-4269714/Why-teenagers-feel-lonely-older-generation.html

(2)   https://www.theguardian.com/society/2017/apr/08/teenagers-loneliness-social-media-isolation-parents-attention

(3)   https://www.weforum.org/agenda/2018/03/loneliness-is-not-just-an-issue-in-old-age-young-people-suffer-too

En Çok Okunan Makaleler

Koçluk İle İlgili Makaleler

Eğitim ve Öğrenci Koçluğu

0
Eğitim koçluğu, öğrencilerin öğrenme süreçlerine yardımcı olmak amacıyla yapılan bir hizmettir. Eğitim koçları, öğrencilerin öğrenme hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olur ve onlara öğrenme sürecinde destek verir....

Koçluk Sözleşmesi