Blog

Ana Sayfa Blog Sayfa 3

Dijitalleşen Dünyada Yeni Öğretmenler: ÖĞRETMEN 4.0

0
[vc_custom_heading text=”DİJİTALLEŞEN DÜNYADA YENİ SÜRÜM ÖĞRETMENLER: ÖĞRETMEN 4.0″ use_theme_fonts=”yes”]

Dijitalleşen Dünyada Teknoloji ile yatıp, teknoloji ile kalkar olduk. Özel hayatımız, iş hayatımız, sosyal hayatımız… Her an dijital ortamdayız. Her cihaz birbiriyle bağlantılı. Kişisel bilgilerimiz, fotoğraflarımız, anılarımız artık dolaplar içinde değil, sanal bir ortamda saklanabiliyor. Hal böyleyken, her alanda dijitalleşme kaçınılmaz. Bu büyük dönüşüme Endüstri 4.0 devrimi adı verildi. Dördüncü endüstri devrimi konuşulurken, her şey gibi eğitim de bu değişimden payını aldı;  hatta bazı konularda yön vermeye başladı demiştik.

Evet, artık anaokulundan üniversiteye kadar Endüstri 4.0’ın eğitim üzerine etkilerine görüyoruz, yaşıyoruz. Endüstri 4.0 ile birlikte hayatımıza Şehirler 4.0, Lisan 4.0, Eğitim 4.0 gibi kavramlar da girdi. Z kuşağı diye adlandırdığımız teknoloji ile sıkı fıkı olan yeni nesil, okullarda artık tabletler üzerinden eğitim alıyor, online sınavlara giriyor, uygulamalar üzerinden öğreniyor, akıllı ve interaktif beyaz tahtalarda ders görüyorlar. Yani artık teknolojik yeni eğitim metotları hızla eskilerin yerini alıyor. Bu durumda öğretmenlerin de artık öğretmen 4.0 olarak görev yapmalarını gerekiyor.

Dijitalleşen Dünya

Öğretmen 4.0, Eğitim 4.0 ile uyumlu öğretmen sürümü aslında; dijital teknolojiden yararlanan, büyük veri ya da daha yaygın kullanımıyla big data’yı öğrencilerine kişiselleştirilmiş eğitim için kullanabilen, her an her yerden ulaşılabilen yepyeni bir öğretmen modeli. En önemlisi de Z kuşağını iyi tanıyan, ona öğretmeyi değil rehberlik etmeyi amaçlayan bir öğretmen olabilmesi gerekiyor. Yani önümüzdeki dönemde koçluk becerileri daha da önem kazanacak. 

Çocuğunuzun öğretmeniyle WhatsApp üzerinden, okula özel uygulamalardan ya da e-posta üzerinden haberleşmek neredeyse standart haline geldi bile. Yakın gelecekte, öğretmenler sınıf içinde olmak yerine bir ekranın içinde sanal öğrenci gruplarına ders anlatırken kendilerini bulabilirler. Tabi öğretmen 4.0 olmak sadece bununla sınırlı olmayacak. Birbirine bağlı cihazlar üzerinden öğretmenler öğrencilerinin çalışmaları hakkında geri bildirim de alabilecekler: Aktifler mi? Odaklanabiliyorlar mı? Anlatılan konuyla ilgili en çok ilgilendikleri noktalar neler oldu?

Hatta öğretmenler kendi ders anlatımlarıyla ilgili de geri bildirim alma şansını yakalayacaklar. Mesela öğretmen 4.0 dersi anlatırken ekranda beliren bir mesajla sesini yükseltmesi gerektiğini biliyor olacak. Böylece arka sıradakilere kadar ulaşıp ulaşmadığını anında öğrenebilecek. Ya da öğretmene göz kontağı kurması hatırlatılabilecek. Öğretmenin bu kadar da işine karışılmasının ne kadar doğru olduğu tartışılsa da bunun öğrenciler ve ders takibi açısından getireceklerini bir düşünsenize…Ancak burada akıllara bir soru geliyor. Araştırmalar, öğretmen ve öğrenci arasında oluşan o özel bağın öğrenme üzerindeki olumlu etkilerini vurgularken, tüm bu dijitalleşme duyguyu yok mu edecek, o özel bağın oluşmasını engelleyecek mi? Aslında yeni sürüm öğretmenleri bekleyen en büyük zorluk belki de bu; teknoloji ile duyguyu dengeleyebilmek. Teknolojiyi etkin şekilde kullanırken, insan olduğumuzu duygular ile öğrendiğimizi ve kalıcılığın duygulara bağlı  olduğunu  unutmamak!

Kaynaklar:

  1. https://library.iated.org/view/ABDELRAZEQ2016TEA
  2. https://www.youtube.com/watch?v=yeVYa3gDeVI
  3. https://www.youtube.com/watch?v=yeVYa3gDeVI

EĞİTİMDE GÜNCEL TRENDLER

0
[vc_custom_heading text=”EĞİTİMDE GÜNCEL TRENDLER” use_theme_fonts=”yes”]

Her şeyin hızla değiştiği günümüzde teknolojinin ve kültürel değişimlerin hızını  ve  eğitimde güncel olan trendleri yakalayamazsınız çağın gerisinde kalıyorsunuz. İşte bu yüzden geleceğin getireceklerini görebilmek, en azından günü yakalamak her sektörde çok önemli. Konu eğitim olunca bu daha da önem kazanıyor. Ne de olsa gelecek nesilleri yetiştirmekten bahsediyoruz. Ve onlar bizlerden daha farklı. Endüstri 4.0’ın etkisiyle gündeme gelen Eğitim 4.0dan

EĞİTİM 4.0 NEDİR?

Eğitimde Oyunun Kuralları Değişiyor… ) eğitimde nelerin değiştiğinden detaylıca bahsetmiştim. Yeni bir kuşağa eski kalarak erişmemiz çok zor!
Eğitimciler olarak eğitimde yeni trendleri takip etmemiz, öğrencilerimize en iyi öğretebileceğimiz yöntemleri bilmemiz, görev aldığımız okulun imkanlarını ve kendi imkanlarımızı bu doğrultuda seferber etmemiz önemli. Çünkü eğitimcinin asıl görevi sınıf içi ve sınıf dışında mevcut durumu analiz edip, öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları ve daha iyi öğrenebilmeleri için gerekli uygulamaları hayata geçirmek.

Tekno sınıflar
Kara tahtalar yerlerini beyaz tahtalara, akıllı tahtalara çoktan bıraktı. Ama teknoloji sınıfın bir parçası olmalı artık, sadece akıllı tahtanın bir parçası değil. Tekno sınıflar sayesinde, kullanılan bir yazılım ile öğretmenler eğitimin bir parçası halini alan akıllı cihazlar üzerinden öğrencilerin neye ne kadar vakit ayırdığını bile kontrol edebilir hale geldi artık. Sınıfta bir konu işlenirken öğretmen ve öğrenciler online kaynaklara ulaşarak kendi görüşlerini destekleyen bilgilerle daha verimli bir tartışma ortamı yaratabiliyorlar. Öğrenciler, sunum yapmaları gerektiğinde kablosuz teknoloji ile sunumu doğrudan yansıtıp diğer teknik detayların ortadan kalkması ile zamanın daha kaliteli kullanılması sağlanabiliyor. Çoklu ekranlar sayesinde karşılaştırmalı olarak ders anlatımı yapılabiliyor. Aklınızın bir köşesinde olsun. Bakarsınız bir gün okul yönetiminizi ikna etmişsiniz.


Sosyal Duygusal Öğrenme 

Bir öğrenci koçu olarak, gençlerin kişisel sorumluluklarını bilmek, kendini yönetebilmek, ilişki kurmak, sağlıklı kararlar almak gibi konularda becerilerini geliştirmelerinin öneminin altını çizmek istiyorum. Sosyal duygusal öğrenmeyi sınıf ortamına taşıyabilmeniz için okulunuzun da çocuğu bir bütün olarak ele alması gerekiyor. Haklısınız ama… Her şeyi birilerinden beklemek yerimizde saymamız demek değil mi? Biraz kafa yorduğunuzda öğrencilerinizin sosyal ve duygusal becerilerine yönelik yapabileceklerinizi bulmanız işten bile değil

İçerik üreten öğrenciler


Bilgi bombardımanı içinde öğrencilerinizin bilginin doğruluğunu tartabilmesi gerekiyor. İşte bu beceriyi kazanabilmeleri için onlara içerik oluşturma ve aktardıkları bilgilerinin doğruluğunu bir şekilde göstermeleri için onları teşvik etmelisiniz.

Harmanlanmış Öğrenme
Artık tek bir öğrenme modelinin kullanılması yerine çoklu öğrenme modellerinin harmanlanmış olarak uygulanması dönemindeyiz.  İnternetten, eğitimle ilgili içerik sağlayan portallardan ve sosyal medyadan etkin bir şekilde yararlanılması artık bir zorunluluk.  Öğrencilerinizin en cok  nerede zaman geçirdiğine bakıp ve o zamanları  öğrenmeye dahil etmek gerek. Evet şu an, belki bizim için hayal gibi gelse de öğrenciler farklı zamanlarda farklı yerlerde öğrenme fırsatına sahipler. Uzaktan eğitim araçları öğrencilerin kendi hızlarına göre öğrenmelerine imkan sağlıyor ve bu uygulamalar hızla yayılıyor. Öğrenciler teoriyi sınıf dışında öğrenirken uygulama kısmı yüz yüze sınıf içinde yapılıyor.

Geliştirici ve yapıcı değerlendirme
Geri bildirimlerinizle birlikte öğrencilerinizin kendilerini değerlendirmelerine fırsat tanıyın. Böylece kendi hedeflerini anlamalarına da yardımcı olursunuz. Öğrencilerinizin artan iç motivasyonu ile artık notlar değil öğrenme önem kazanır. Öğrenen öğrencinin de notu zaten yüksek olur. Sadece notların değil artık bilişsel olmayan becerilerinde ölçüldüğü bir değerlendirme sistemi olması  kaçınılmaz.

Öğretmenin Öğrenmesi
Öğrenciliğin bitmediğini öğretmenlerden daha iyi kimse bilmez. Ama öğretmenlerin öğrenmesi giderek daha da önem kazanıyor. Artık öğretmenler kendi hedeflerine ulaşmak için kendi yollarını belirlemeye teşvik ediliyorlar. Öğretmenlerin öğrenme eğrisi 2 yıl olduğunu  düşünürsek  buraya daha çok  zaman ayırmak   gerekiyor.

El üstünde tutulan öğretmenler
Evet artık öğretmenler el üstünde tutulacaklar. Çoktan vakti gelmiş de geçiyordu.  Öğretmen deneyimi önem kazandığı için öğretmen kavramı ve beklentiler de evrilecek gibi. Öğretmenlerin fikirlerini paylaşabilecekleri ortamlar yaratılması öncelik kazanıyor. Öğretmen ve öğrencilerin işbirliği içinde olduğu bir öğrenme ortamında birlikte var  olacaklar. Elbetteki yetkinliklerini sürekli geliştiren öğretmenler için

Velilerle işbirliği içinde olmak
Velileri işin içine sokmak öğrencinin başarısını arttırıyor. Okul-aile arası ilişkilerin güçlendirilmesi öğrenmeyi de tetikleyecek. Nasıl mı? Anketler ve yüz yüze görüşmeler ile. Teknolojiyi de unutmamak gerek. Aile ile öğrencilere verilen destek arttıkça öğrenme de başarı da artacak.

İşte önünüzde yepyeni bir yıl… 2018’i kendiniz ve öğrencileriniz için öğrenme açısından unutulmaz bir yıl yapmak sizin elinizde. Tek yapmanız gereken bakış açınızı değiştirmek ve kaynakları nasıl kullanacağınızı görebilmek.

Kaynaklar:

  1. https://www.english.com/blog/education-trends
  2. https://www.eschoolnews.com/2018/01/05/industry-experts-10-education-trends-2018/

SANAL DÜNYADA TROLLENMEMEK İÇİN

0
[vc_custom_heading text=”SANAL DÜNYADA TROLLENMEMEK İÇİN” use_theme_fonts=”yes”]

Trollenmek. Gençlerden son dönemde bolca duyduğumuz bir terim. “Kandırmak, uydurma bir haberle ortalığı karıştırmak, tartışma ortamı yaratmak” anlamına geliyor. Maalesef internet çağıda trollenmek hepimiz için o kadar kolay ki!

Geçen gün apple’dan bir eposta geldi, güya itunes’tan satın aldığım bir oyunun 20 dolarlık faturası! Öyle bir oyun satın almamıştım. Dolayısıyla tam olarak ne zaman ve hangi cihazdan satın alınmış detayına bakmak istedim. Ekinde bir pdf dosya vardı. Tıklamadan önce şöyle bir durdum. Çünkü daha geçen sene birkaç arkadaşım, bir telefon operatöründen geliyormuş gibi görünen fahiş fiyatlı telefon faturasının, ekine tıklandığında bilgisayarlarına bulaşan ve tüm dosyaları bloke eden bir virüsten bahsetmişlerdi. Herkes tabii, “Bu ne kadar yüksek fatura, nasıl olur” diye endişeyle detay görmek isteyip eke tıklıyor ve o sırada virüse kapıyı açıyorlardı. Kimi dosyalarını kurtarmak için söylenilen tutarı bir hesaba yatırmak zorunda kaldılar, kimi ise yatırmadı ve tüm arşivinden oldu.

İşte böyle bir duruma düşmek istemediğimden önce epostanın geldiği adrese baktım. Çünkü feyk (sahte anlamına gelen fake kelimesinin gençler arasında kullanılan şekli) adreslerde görünen isim, resmi bir isim gibi dursa da adres detayına girdiğinizde sayılar ve harflerden oluşan upuzun, abuk subuk bir adres oluyor. Adresin tamamı görünmese de görünen kısmında her şey düzgün görünüyordu. Bu sebeple ekine tıkladım; apple bilgilerim dahil tüm kişisel bilgilerimi girip onaylamam gerektiğini bildiren bir sayfa açıldı. Şüphelerim devam ediyordu. Hemen google’a gelen mailin konusunu ve içeriğini özetleyen anahtar kelimeleri yazdım. Çıkan ilk bilgi şöyleydi: “apple hiçbir zaman tüm bilgilerinizi girmeniz gereken ve onaylamanızı söyleyen bir sayfa açmaz, bu şekilde gelen mesajlar phisihing yapıyordur.”

Phishing

Bu phishing terimi de sanal dolandırıcılık terimi, söylenişi İngilizce “balık tutmak” anlamına gelen fishing’e benziyor; tam da balık tutar gibi sanal avları oltaya getirmeye çalışıyorlar.  Daha da emin olmak için, önceden gelen fatura bilgilendirme mesajlarına baktım; farklı bir formatta.  Dolayısıyla artık mesajın gerçek olmadığına emin oldum!

Bazen de etrafta, sosyal medyada yalan yanlış haberler dolaşıyor. Mutlaka size de olmuştur, bir bebek için kan arandığını söyleyen ya da ücretsiz tekerlekli sandalye dağıtıldığını söyleyen mesajlar, haberler, bilgi kirliliği. Eğitim koçuymuşsunuz, mühendismişsiniz, profesörmüşsünüz, öğrenciymişsiniz ya da ev hanımı hiç fark etmiyor; hayat dijitalleştikçe, maalesef böyle sahtecilere hepimiz maruz kalıyoruz. İşte tüm bunlar arasında hangisinin gerçek hangisinin sahte olduğunu ayırt edebilmek çok önemli.

Her ne kadar yeni kuşak dijital dünya söz konusu olduğunda bizden bir (hatta birkaç) adım önde olsa da, sanal bazı tuzaklara düşmemek için hayat deneyimi halen daha gözü açık olmamızı sağlıyor. Hatta Stanford Üniversitesinde(1) 7800 öğrenci ile yapılan bir araştırma öğrencilerin %80’inin haberlerin doğruluğunu değerlendirmede zorluk yaşadığını ortaya koymuş. Daha önce yazdığım gibi ergenlik döneminde gençlerin beyninin mantık yürütmeye yarayan rasyonel kısmı henüz tam gelişmediği için bu değerlendirmeyi yapmakta zorlanıyorlar. Ama bir yan neden de okulda sadece belli filtrelerden geçirilmiş, kontrollü bilgiye maruz kaldıkları için gerçek hayatta bu ayırımı yapma ihtiyacı duymadan, doğrudan güvenmeyi tercih etmeleri.

Yani gençlere, aynı, “evinin kapısını kilitle”, “çantanın fermuarını kapalı tut, toplu taşımaya bindiysen çantanı önüne al” der gibi bu kez sanal dünyada güvenlik öğütleri vermek gerekiyor.  Gelen mesajlara kafalarını çevirmeleri de bir çözüm değil çünkü bir arkadaşımın kızı, e-devletten yurtdışından aldıkları telefon için gelen “telefonunuzu e-devlete kayıt edin, yoksa iletişime kapatılacak” mesajlarını hiç dikkate almadığı için bir gün çat diye telefonu iletişime kapandı. Uzun süre neden kapandığını anlayamadılar.
Bu yüzden çocuklarımızla bu konuda minik bir sohbet, onların da ufkunu açmak için faydalı olabilir. Aslında bazı yabancı ülkelerde “haberin doğruluğunu değerlendirme” başlıklı dersler bile konmaya başlanmış, biliyor musunuz?
İşte sanal dünyadaki haberlerin, mesajların, bilgilerin güvenilirliğini sorgulayabilmek yani trollenmemek için sorabilecekleri

Birkaç soru:

  • Mesajda bildiklerinizle çelişen, şüphe çeken bir durum var mı?
  • Sizde acıma, öfke gibi ani duygular yaratıp mantığınızı devre dışı bırakmak isteniyor olabilir mi?
  • Bu bilginin kaynağı neresi, bu kaynak güvenilir bir kaynak mı?
  • Gönderildiği söylenen yerin gerçek logosunu ya da kurumsal bilgilerini taşıyor mu?
  • Mesajda ya da haberde dilbilgisi kurallarına uyulmuş mu?
  • Mesaj sahibin adı, iletişim bilgileri, web sitesi, sosyal medya hesabı gibi bilgiler mevcut mu? Verilen iletişim bilgileri gerçek ve geçerli mi?
  • Google’da arama yaptığınızda, benzeri bir dolandırıcılık ya da aldatma haberi çıkıyor mu?
  • Mesajda bir görsel kullanıldıysa, bu görseli internette arattığınızda başka haberle bağlantılı olarak mı çıkıyor?
  • Mesaj güncel bir mesaj mı, üzerindeki tarih ne?

Hepimize trollenmediğimiz günler dilerim!

OKUL HAYATINDA SON DAKİKACILAR- ERTELEME

0
[vc_custom_heading text=”OKUL HAYATINDA SON DAKİKACILAR” use_theme_fonts=”yes”]

Ödevlerde, projelerde, bir sınava hazırlanırken yumurta kapıya dayanmadan, çalışmaya başlayamıyorsanız, yalnız değilsiniz. Bilimsel adıyla “akademik erteme” sıklıkla rastlanan bir durum.  Daha önceden yazdığım “Neyse canım, sonra yaparım”ve ”Ertele-me” başlıklı yazılarımda, ertelemenin çeşitlerinden, sebeplerinden ve nasıl yönetileceğinden bahsetmiştim. Bu kez, okul hayatındaki ertelemelere biraz daha detaylı değinelim istiyorum. Akademik ertelemeyi, Tim Urban’ın “Usta Bir Ertelemecinin Beyninin İçi” başlıklı Ted konuşması esprili bir dille çok iyi anlatıyor.

Diyor ki, işini zamanında yapanların beyninde bir adet “mantıklı düşünme merkezi” bulunur. Erteleyicilerde ise mantıklı düşünme merkezinin yanı sıra bir de “anlık haz maymunu” kısmı vardır. Bu haz maymunu kontrolü ele geçirdiğinde, eğlenmekten ve keyif verici şeyler yapmaktan sorumluluklarını yapmayı erteler. Bu sebeple de üçüncü bir kısım ortaya çıkıverir: “Panik canavarı”! Ve o peşinizden koştururken, siz bir şekilde görevinizi tamamlar ve teslim edersiniz.

bir şeyler yapmaya çalışırlar.  Halbuki tembel bir kişi, verilen görevlere karşı hiç bir sorumluluk hissetmez ve kolayca yapmaktan vazgeçebilirler.
2014 yılında ülkemizde 2 farklı üniversitede 330 öğrenci ile yapılan bir araştırma (1) akademik erteleme davranışının etkenlerinin önde gelenlerinin sorumluluk duygusu, başarıya yönelik beklentiler ve akademik özyeterlik inançları olduğunu ortaya koymuş. Farklı araştırmalar ise   akademik erteleme davranışının;
Akademik erteleme eğilimi olan gençlere “tembel” deyip çıkmak belki işin en kolayı. Halbuki “erteleyiciler” ertelenen görevler için huzursuzluk duyar ve son dakika yetiştirme çabası içerisinde olurlar.

Son dakika paniği

  • etkili olmayan öğrenme stratejileri,
  • önceki sınavlardan düşük not alınmış olması
  • derse ilgi duymama
  • ödev yapmada zorlanma,
  • planlı çalışma alışkanlığını kazanmamış olma
  • başarısızlık korkusu ya da kaygısı
  • öğretmenle yaşanan çatışmalar,
  • depresyon,
  • rasyonel olmayan düşünme,
  • düşük benlik saygısı
  • düşük öz yeterlilik,
  • düşük öz kontrol
  • doyumu erteleyememe

gibi başlıklarla ilişkili olduğunu gösteriyor.

Akademik Erteleme

Bir genç sıklıkla akademik erteleme eğilimindeyse, en doğru adım, bunun yukarıdaki başlıklardan hangisi sebebiyle kaynaklandığını bulmaktır. Sebep bulunduktan sonra, bu durumun nasıl yönetileceğini bulmak çok daha kolay olacaktır. Yukarıda bahsettiğim “Usta Bir Ertelemecinin Beyninin İçi” başlıklı Ted konuşmasında çok can alıcı bir diğer nokta da şu: eğer kişi teslim tarihi olan bir işi erteliyorsa, pek bir sıkıntı olmuyor. Zirateslim tarihi yaklaşıp,  panik canavarı ortaya çıkınca ertelemeci mükemmel olmasa da mutlaka yalap şap bir şeyler ortaya koyuyor.
Ancak tarih sınırlaması olmayan ya da mecburiyet gerektirmeyen işlerde -örneğin kişi kitap yazmak istiyorsa, kendisi için bir fizibilite raporu hazırlayacaksa- panik canavarı ortaya çıkmadığı ve ertemeciyi tabiri cazise dürtmediği için kişi hiç harekete geçmiyor. Erteledikçe erteliyor. O kitap hiç yazılmıyor, o rapor hiç hazırlanmıyor.Bir şey dikkatinizi çekti mi? Zaman sınırı ya da mecburiyetler aslında bir itekleyici olarak görev yapıyor.

Eğitim koçluğu yaklaşımında da sıkça kullandığımız şekilde akademik erteleme davranışını en etkili yönetme yöntemi böyle “itekleyiciler” bulmak, yani motivasyonu canlı tutmak. Elbette “zaman sınırı” bir itekleyici olabilir Ama ben daha pozitif motivasyon kaynaklarından bahsediyorum. Bu bir aferin de olabilir, başarının verdiği haz da, ya da daha maddi bir ödül de. Bir öğretmen arkadaşım, sınıf projelerinin sunumundan sonra hep birlikte bowling oynamaya götürmüştü. Bir diğer arkadaşım Osmanlı tarihini, padişah ve sultan kıyafetleri içerisindeki öğrencilere anlattırmıştı. İkisi de tüm sınıfın heyecanla ve şevkle hazırlandığını anlatmıştı.

Herkesin, her durumun motivasyon kaynağı farklı olacaktır.  Kısacası, siz gençlere o adımı atmaları için bir “neden” verirseniz, sorumluluklarını en iyi şekilde ve vaktinden bile önce yapacaklarına hiç kuşkunuz olmasın.
Akademik açıdan bir erteleyici misiniz, ya da ne kadar erteleme eğiliminiz var değerlendirmek isterseniz bu testi  yapabilirsiniz.Verdiğiniz cevapların puanlarının toplamı yükseldikçe, akademik erteleme eğiliminiz de o kadar artıyor demektir.

Kaynak:

Görsel: http://blog.tutorvista.com/2015/08/effective-strategies-to-overcome-academic-procrastination/

 

ANNE BEYNİMLE KONUŞUR MUSUN LÜTFEN? Bir Ergenin kurtarıcı cümlesi

0
[vc_custom_heading text=”ANNE BEYNİMLE KONUŞUR MUSUN LÜTFEN?” use_theme_fonts=”yes”]

Evinizde bir ergen varsa aşağıdaki yaşamanız çok olasıdır.

Tam olarak ne hissettiğimi anlayamıyordum. Tek bildiğim kalbimin deli gibi çarptığı ve ölecekmişim gibi hissetmemdi. Korku ile gecenin bir yarısı annemlerin odasına daldım ve “Kalbim çok çarpıyor iyi değilim“ dedim. Babam doktor olduğu için kısa bir kontrol sonrası bir şeyimin olmadığını söyledi. Ama bu his beni sık sık yoklamaya devam etti. Sürekli vücudumda hastalık arıyordum. Tüm bunları ortaokul son ve lisenin ilk yıllarında yaşadım. Yani o çok meşhur dönem olan “ergenlik” döneminde. Zamanla bu duygularım yatıştı ve sıkıntılı süreci ailemin de desteğiyle atlattım.

Yukarıda anlattıklarımdan yıllar sonra, eşim ve 13 yaşındaki kızımla bir yaz tatiline başlamadan önce bu kez kızım sürekli karın ağrısı ve iç sıkıntılarından şikayet etmeye başladı. Konuşmalarımız bir yere kadar rahatlatsa da süreç her seferinde başa sarıyordu. Son olarak tatile çıkacağımız gün yolculuğumuza hastanenin acil servisinde başladık. Tahmin edebileceğiniz gibi basit bir gaz sıkıntısından başka patolojik hiçbir sorun yoktu. Bu rahatlıkla tatilimize devam ettik. Ama çok sürmeden şikayetler yeniden başladı. Tatil dönüşü soluğu yine doktorda aldık. Hiçbir şey olmadığını kendimize ve kızıma anlatsak da yine de emin olmak istedik. Doktorumuz kızımın tamamen gelişme çağı ve ergenlik kaynaklı bir stres topunun içinde olduğunu bize anlattı. Bu yaşlarda bu durumla sıklıkla karşılaştıklarını da belirtti. Bunu duyunca uzun zamandır yaşadığım hatıralarıma geri dönüşlerin boşuna olmadığını anladım. Bundan sonrası bizim için daha kolaydı.

 

Ya sizde nasıl ?

Eminim bu satırları okuduğunda benzer sıkıntıları yaşayanlar kendilerini bulacaklardır. Peki bunu her ergen yaşar mı? Erken gençlik döneminde fiziksel değişimler çocuklarımızda birinci sarsıcı değişim. Bu değişimi anlamaya çalışan genç yetişkin adayımız, tüm bunları sorgularken psikosomatik olarak kendine hastalıklar da üretir. Hiçbir şey olmasa da iç sıkıntısı ve hayattan memnun olmama durumuyla boğuşup durur. Zihninde olmayanları varmış gibi yaşar. Beyninin onun kafa karışıklığından faydalanıp oyunlar oynadığını anlayamaz.

İşte tam da bu anlarda sizin desteğinize ihtiyaç duyarlar. Tüm bu sıkıntıları yaşarken sizi acil servis olarak görürler. Endişelenmeye gerek yok. Kendiniz ve çocuğunuzu rahatlatmak için öncelikle aile doktorunuzdan görüş alabilirsiniz. Sonrası sizin artık süreci paniklemeden, anlamaya çalışarak, kendi yaşanmışlıklarınızdan destek alarak ve en önemlisi aile birliği oluşturarak çocuğunuza yaklaşmanız olacaktır. Ne kadar sakin olursanız o kadar rahatlayacak, ne kadar dinlerseniz o kadar çok paylaşacaktır. Sıkıntısını yok saymak yerine onu ciddiye aldığınızı ve destek olacağınızı hissettirmek çocuğunuz için o kadar kıymetlidir ki.

üstesinden gelmek

Peki biz ne yaptık? Hikayeleri çok seven bir kızımız var. O nedenle biz de karın ağrılarını hikayeleştirdik. Ne zaman karnı ağrısa, “Anne şu karnı ağrıyan kızın hikayesini anlatır mısın?” diye destek istedi. Çünkü bu kızımın kendini rahatlatmak için seçtiği oyundu. “Bazen hiçbir şeyimiz olmadığı halde beynimiz bizi kandırır“ dediğimiz için, şimdi ne zaman kendini iyi hissetmese “Anne beynimle konuşur musun lütfen” diyor. Üstesinden gelemediği bu durumlarda kızımın can simidi bu cümle. Üstesinden gelemediği durumlarda çocuklarınız için can simitlerinizi siz de aile içi iletişim kodlarınıza göre oluşturabilirsiniz. Bu bir hikaye olabilir, şarkı söylemek, dans etmek olabilir. Bir olumsuzluğu gidermek adına yapacağınız bu aktiviteler aile içi iletişiminizin de gelişmesine olumlu katkı sağlayacaktır.

Yeşim ERDOĞAN
Profesyonel Koç

ŞİMDİNİN GENÇLERİNE, ESKİNİN GENÇLERİNDEN FİLM ÖNERİLERİ

0
[vc_custom_heading text=”ŞİMDİNİN GENÇLERİNE, ESKİNİN GENÇLERİNDEN FİLM ÖNERİLERİ” use_theme_fonts=”yes”]

Çocuklara iletişim zor, ergenlik dönemindeki gençlerle iletişim daha zordur derler. Ben pek öyle olduğunu  düşünmüyor olsam da, böyle düşünenlere biraz destek olacak  bir  öneride bulunmak  istiyorum: “Film izlemek” ve “üzerine fikir paylaşımında bulunmak”. Çocuklarınızla artık ayrı dünyalarınız olabilir! Bambaşka ilgi alanlarınız, boş vakitlerinizde yaptığını bambaşka aktiviteler olabilir. Ama “sanat” ortak paydanız olabilir, hele ki sinema!

Yazarken ya da okurken kolay görünebilir, öyle olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz emek ve yürek ister. Emek bölümüne ok derken, yürek bölümü biraz zorlayabilir ebeveyn olarak sizi. Zira gerçek düşünceleri paylaşmak ve olası sorulara cevap vermek gerek…
Bütün bunları nasıl yapabilirim diye soran ebeveynlerdenseniz filmleri izlemeye başlamadan  önce bir kitap önerisinde de bulunayım Kitabın adı  “Film Klubü”. Okul yok. İş yok. Sorumluluk yok. Sadece haftada üç film izlenecek! Oğlunun okulu bırakmasına, haftada birlikte üç film izlemek şartıyla izin veren bir babanın gerçek hikayesi. Yetişkinliğe giden yolda  sıra dışı  bir hikaye anlatıyor kitap . Filmler sayesinde hayattan konuşan bir baba-oğlun ilişkisinin ve oğlun değişimini anlatıyor kitap. İsterseniz önce kitabı okuyun, filmlerin değişim için ne denli güçlü bir araç olduğunu  fark  edip siz de  aşağıdaki filmler ile yola çıkın…
Geçenlerde Julia Roberts’ın vizyondaki filmi Mucize’ye (Wonder) gittim.

Auggie adındaki, yüzünde ciddi bir deformasyon olan çocuğun, okulda diğer çocuklara kendini kabul ettirme hikayesini anlatan, gerçek güzelliğin dışarıda değil içeride olduğunu anlatan harika bir film. Bir öğrenci koçu olarak, seyirciler arasında topluca gelen bir grup öğrenci ilgimi çekti. Ara verildiğinde anladım ki, Türkçe öğretmenleri eşliğinde topluca gelmişler ve filmi seyrettikten sonra üzerinde tartışacaklarmış. Biraz önce yukarıda söylediğim gibi Neden aynısını siz evde yapmayasınız? Örneğin, Disney’in animasyonları ya da Amir Khan filmleri bunun için biçilmiş kaftan. Ama ben biraz daha eskilere gitmek istedim; gençliğimizden tadı damağımızda kalan filmlere.
Elbette, film eleştirmeni değilim; sadece artık birer klasik haline gelmiş ve seyretmeyen için büyük kayıp denecek filmleri birlikte hatırlayalım istedim. Yani bir nevi ailece seyredilebilecek film önerileri.  Belki, “çocuğunuzla birlikte seyredilecek filmler” listenize girer ve sırasıyla seyredersiniz. Hatta eğer sizin aklınıza gelenler varsa listeyi birlikte genişletebiliriz. Bol keyifler, iyi seyirler.

Duygusal Filmler

  • Ölü Ozanlar Derneği: Robin Williams’ın başrolünde olduğu 1989 yapımı bu filmde, disiplinli bir yatılı okula atanan İngilizce öğretmeninin çocukların ufkunu nasıl açtığı anlatılır. Film bize evcut bir düzeni, kemikleşmiş alışkanlıkları değiştirmenin zorlu ama bir o kadar da ilham verici olduğunu gösterir. Çocuklara hayallerinin peşinden gitmenin, baskılara boyun eğmeden kendileri olmanın değerini anlatırken, biz yetişkinlere de çocuklarımızı seçimleri konusunda özgür bırakmamız gerektiğini hatırlatıyor.
  • Hayat Güzeldir: 1997 yapımı bu İtalyan filminde, bir kadın ve adamın II. Dünya Savaşı sırasında başlayan ve Yahudi kamplarına uzanan hikayeleri, çocuklarını korumak için verdikleri mücadeleyi, her koşulda iyimser kalınabileceğini gösteren çarpıcı bir film
  • Milyoner: Çok eski bir film olmasa da 2008 yapımı Oscar’lı bu film farklı kurgusuyla gerçekten etkileyici. Konusu Hindistan Mumbai’de geçen film fakir bir gencin, Kim Milyoner Olmak İster yarışmasına katılması ve her soruyla birlikte hayatının bir dönemine uzanan hikayesini anlatır.
  • Kadın Kokusu: Özel bir okulda okuyan Charlie, paraya ihtiyacı olduğundan tatilde kör ve aksi bir emekli albaya, bakıcılık yapmaya razı olur. İki birbirine zıt karakter New York’ta geçirecekleri hafta sonunda birbirlerine yoldaş olurlar Tango sahnesini nasıl unutabiliriz?
  • Forest Gump: Düşük IQ’lu Forrest Gump Jenny ile tanışır ve aşık olur. Gump aralarında Elvis Presley, Kennedy, Nixon’ın da olduğu tarihsel kişilerle kazara tanışır ve 50’lerden 70’lerin sonuna kadar birçok olaya etkisi olur.
  • Makas Eller: 1990 yapımı filmde Edward Makaseller’i Johnny Depp oynuyor. Bir nevi Frankestein hikayesi olan filmde, Mucidinin ani ölümü yüzünden Edward’ın elleri yarım kalır, yerine makasa benzeyen uzun, keskin metal parçaları vardır. Aykırı bir bireyin topluma kendini kabul ettirme çabaları, gençlere aykırı olana empati duymayı öğretecektir.

Bilim Kurgu

  • T.  Dünyaya gelen meraklı uzaylılardan biri ile 10 yaşındaki bir kız çocuğunun sıra dışı arkadaşlığını konu edinen 1982 tarihli bir film. Dostluğu, gerçek sevgiyi anlatan sıcacık bu filmin efektleri dijital kuşağa ne derece ilkel gelecek bakalım
  • Geleceğe Dönüş serisi: Zamanda yolculuk temalı filmlerin atası sayılan bu üçlemenin ilki 1985 yılından.  Filmde çılgın Doktor Emmett Brown ile Marty McFly’ın araba şeklindeki zaman makinasıyla geçmiş ile gelecek arasında yolculuklarını, geçmişte yaptıkları değişikliklerin bugünü nasıl etkilediği eğlenceli bir şekilde anlatılıyor.
  • Matrix serisi: minori İlki 1999 yılında yayınlanan serinin daha sonra Matrx Reloaded ve Matrix Revolutions diye 2 devam filmi daha oldu “Ya yaşadığımız dünya gerçek değil de bir yazılımsa” sorusundan yola çıkan ve insanlığı kölelikten kurtaracak bir grubun savaşını anlatan bir klasik. Çocuklarınız meşhur “mavi hap mı, kırmızı hap mı” sorusunu bilmeden büyüsün ister misiniz?
  • Azınlık Raporu:  2002 yapımı bu filmde, teknolojinin son geldiği noktada, kahinlerin de katkısıyla suçlar daha işlenmeden önce tespit edilip, suçlular yakalanmaktadır.  Bu özel birimin başındaki Dedektif John Anderton, birdenbire bu sistemin içinde kendisini suçlu olarak bulur. Avcı bir nevi av olur. “Özgür iradeye de atıfta bulunan bu aksiyon dolu filmi, yeni kuşağın heyecan içinde seyredeceklerine şüphe yok.
  • Beşinci Element: 97 yılı yapımı film 23. yüzyılda dünyadaki kötülüğü yok etmek amacıyla çözüm arayan Leeloo ile taksi şoförü Korben Dallas’ın ateş, su, toprak, hava dışındaki beşinci elementi arayışlarını konu edinir. Meşhur Diva’nın opera sahnesi filmin unutulmazları arasındadır.

Müzikal & Dans

  • Grease: 1978 yapımı film, 1950’lerde bir grup liseli Amerikalı gencin gündelik hayatlarını, müzikli ve neşeli bir şekilde anlatır. Birçok tanıdık şarkı ve renkli danslar eşliğinde Danny ve Sandy’nin aşk hikayeleri var.
  • OZ Büyücüsü: Sinema tarihin en önemli fantastik yapıtlarından 1939 yapımı bir film. Amcası ve Halası ile birlikte renksiz bir yerde yaşayan Dorothy ile uçan evlerin, cadıların olduğu bir dünyaya gitmek, yeni arkadaşlar edinmenin güzelliklerini, hayal kurmanın tadını, cesur olmayı ve evlerinin kıymetini öğreten eğlenceli bir film.
  • Neşeli Günler : 1965 yapımı filmde, manastırda yaşayan ama hayat dolu olduğu için oraya uyum sağlayamayan Maria, sorumluluk kazanmak üzere, karısını yeni kaybetmiş, 7 çocuklu Kaptan Von Trapp’ın yanında bakıcı olarak gönderilir. Çocukların haylazlığı yüzünden daha önceki birçok bakıcı işi bırakmış olsa da, Maria iyimserliği ve sevecenliğile buzları eritip, hepsinin gönlünde taht kurmayı başarıyor.
  • İlk Aşk, İlk Dans: 80’li yılların önemli filmlerinden biri sayılan ve orijinal adı, Dirty Dancing olan film müzikleriyle bir döneme damgasını vurmuştu. Baby lakaplı genç kız, bir yaz kampında dans öğretmenliği yapan Johnny Castle’e aşık olur ve onun hem sevgilisi hem de dans partneri olur. Ancak Baby’nin babası bu aşkı engellemek için elinden geleni yapacaktır.

Aksiyon

  • Karate Kid serisiİlki 1984 yılında yapılan seride zorbalık gören bir genç ile ona karate öğretmeyi kabul eden bir ustanın bilgelik dolu hikayesi anlatılıyor.
  • Geçmişi Olmayan Adam: 2002 yapımı film Bourne serisinin ilk filmi, belki devam filmlerini anlamak için bu ilk filmi seyretmek isteyebilirler. Bir balıkçı teknesi, ölmek üzere bir adamı bularak kurtarır. Genç adam kim olduğunu ve o hale nasıl düştüğünü hatırlamamaktadır. Kimliğini araştırırken, yakın dövüş, yabancı diller gibi bazı özel yetenekleri olduğunu fark eder. Marie isimli kadının da yardımıyla peşindeki suikastçilerden kaçarak kimliğini bulmaya çalışır.

ERTELEME

0
[vc_custom_heading text=”ERTELE-ME” use_theme_fonts=”yes”]

Yarın bugünden hep bir dün daha ileridedir.


Bitirmeyi düşünmekten başlamaya….


DePaul Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Joseph Ferrari, “Herkes erteleyebilir, ancak herkes erteleyici değildir” diyor. Bu konudaki çağdaş araştırmaların öncülerinden olan Prof. J. Ferrari, insanların yüzde 20’sinin kronik erteleyici olduğunu  ve ertelemenin zaman yönetmekle ilgili olmadığını, kronik erteleme alışkanlığı olan birine “hadi sadece yap” demenin klinik olarak depresyonda olan birine “hadi neşelen” demekten farklı olmadığını söylüyor.

Erteleme bireyin yapma kapasitesine sahip olduğu ve yapmaya önceden karar verdiği herhangi bir işi akılcı bir gerekçeye bağlamadan başka bir zamana bırakmasıdır. Burada iki konuya özellikle dikkat çekmek isterim. Kişinin ertelediği şeyi yapabilme kapasitesinin olduğuna ve önceden bir karar verdiğini. Ertelemek aslında bir seçim yapmaktır. İçinde bulunduğunuz durum, yer, zaman ve değer ilişkisi içinde hangisini önce yapacağınız konusunda bir seçim yapmaktır. Böyle baktığımızda negatif bir anlamı var gibi görünen erteleme, seçim yapma ile eşleştiğinde negatif anlamından uzaklaşıyor.

Erteleme, önceliği daha az olan bir işi önceliği daha fazla olanın önüne koymayı  seçmektir. İster kronik erteleyici olun, ister erteleme eğilimi olan biri olun, isterseniz de arada sırada erteleyen biri olarak neleri erteliyoruz derseniz işte bir liste: Spor yapmayı, sağlıklı beslenmeyi, seyahat etmeyi, doktora gitmeyi, doktor randevusu  almayı, evi toplamayı, ütü yapmayı, çalışma masasının üstünü temizlemeyi, telefonunuzdaki gereksiz isimleri silmeyi, bilgisayarın içini temizlemeyi, uzun zamandır aramadığınız kişiyi aramayı, faturaları ödemeyi, bütçe planı yapmayı, açılmamış zarfları açmayı, ders çalışmayı, ödev yapmayı, kitap okumayı, tasarruf etmeyi, giymediğiniz kıyafetleri ayırmayı, dolapları  düzenlemeyi…

Bunları daha da çoğaltabiliriz. Çoğaltmak yerine gruplarsak şunu görürüz:

1) İş/akademik erteleme,

2)Günlük rutin işleri erteleme,

3) Karar vermeyi erteleme

4) Hem karar vermeyi, hem yapmayı  ertelemek.

Peki ertelediklerimizi neden erteliyoruz derseniz, yine araştırmalar bize bunun için altı neden olduğunu gösteriyor. Bunlar mükemmeliyetçilik, hayalperestlik, endişe/kaygı, kriz yaratan, savunmacı ve memnun eden nedenler.

Neden erteliyoruz

Mükemmeliyetçilik nedeniyle erteleyenler için bir göreve başlamak ya da bitirmek zordur. Çünkü mükemmelden daha az bir şey yapmak istemezler, olacaksa mükemmel olmalıdır. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: ”Ama mükemmel değil.”


Hayaperestler için ise bir işi yapmak için ortalık çok sakin olmalı. Önlerinde hiçbir engel olmamalı. Gidip yapmak yerine, “bana gelsin öyle yaparım“ anlayışı vardır. Ayakları yere basan çözümlerden, düşüncelerden rahatız olurlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama hiçbir şeyin beni engellemesine izin vermeden bitirmek istiyorum.”


Endişeliler ise hayatta bilinmeyenlerle ilgilidir. “Eğer olursa ne olacak” hakkında endişelenerek yaşarlar. Zorluklarla baş etme konusunda kendi yeteneklerini küçümser, sorunları ise büyütürler. Onlar için rahatlık bölgesini terk etmek çok zordur. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama bir değişiklik yapmaktan korkuyorum .”


Kriz yaratanlar son dakikacıdır. Son dakikada yaptıkları ile kendilerini kahraman ilan ederler. İşler her zaman istedikleri gibi gitmediğinde kriz yaratırlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama son dakikaya kadar motive olamıyorum.“


Savunmacılar açıkçası isyankar, pasif agresif veya ikisinin birleşimidirler. Otoriteye meydan okurlar. Bir şeyi zamanında yapmayı dayatmacı olarak görür, bundan hoşlanmazlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: ”Ama neden bunu yapmak zorundayım.“


Memnun etme eğilimde olanlar ise Önceliklendirme de sorun yaşarlar. İnsanları memnun etme arzusundan dolayı, onlara “hayır” demekte güçlük çekerler. Tükenmişlik sendromu için oldukça iyi adaydırlar. Onlardan en çok duyduğunuz cümle: “Ama yapacak çok işim var.“
Siz hangi türden erteleyicisiniz? Unutmayın yarın hep bir gün daha ileride olacaktır. Yarın değil, BUGÜN. Sonra değil, ŞİMDİ. Bir ara değil, HEMEN.

OKUDUĞUNU ANLAMAK VE YORUMLAMAK

0

mak

[vc_custom_heading text=”OKUDUĞUNU ANLAYAN, ANLADIĞINI YORUMLAYAN GENÇLER” use_theme_fonts=”yes”]

Zaman zaman öğrenci koçluğu çalıştığım gençlerin, yorum gerektiren dersleri zor bulduğunu görüyorum. Zekalarından zerre şüphe etmediğiniz, zehir gibi gençler upuzun Türkçe

paragraflarını okumakta, okuduğunu yorumlayıp bir yargıya varmakta zorlanıyorlar. Zaten tam da bu sebeple üniversite sınavına girecek olanlar, bilgiyi ölçen LYS için değil , bubilgiyi nasıl kullandığını ölçen YGS için daha çok gerilirlerdi. Peki bunun sebebi ne? Suçu eğitim sistemine atmak belki en kolayı ama bunun en önemli sebebi ergen beyninin henüz yapım aşamasında olması!  Ergenlerin karar verme sürecini anlattığım yazımda da bahsetmiştim;  beynin, korku, öfke gibi hızlı reaksiyonlar vermeyi sağlayan amigdala bölümü  çok küçük yaşlarda gelişirken, planlama, mantık yürütme, karar verme, organize etme gibi işlevlerden sorumlu frontal korteks ergenlikte henüz son haline ulaşmış olmaz.

Bu yüzden egenler, aynı karar vermede olduğu gibi,  bilgiyi yorumlarken de mantıklı frontal korteks yerine duygusal amigdalayı kullanırlar. Bu da onun, ergenlikte  okuduğunu anlamada, mantık süzgecinden geçirip yorumlamada zorlanmasına sebep olur.Ama elbette, bu zorluğun üstesinden gelmenin yolu var. Öncelikle bilmek ve idrak etmek arasındaki farkla başlayalım. Araba kullanmayı ilk öğrendiğiniz zamanı düşünün. Vitesi boşa alma, kontağı çalıştırma, yavaş yavaş gaza basarken ayağı debriyajdan çekme… Kafanızda yeni öğrendiğiniz bu ve bunun gibi birçok bilgiyi gergin bir şekilde sırasıyla yapmaya çalışırsınız. Halbuki bir süre sonra, bu bilginin pratiğini yapa yapa, araba kullanmak sizin için otomatik olarak yapabildiğiniz bir eylem haline gelir. Bilgi artık bilince dönüşmüş, bu bilgiyi sadece kullanmakla kalmayıp onu yorumlayabilir hale gelmişsinizdir. Beyinde öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini gösteren şu videoyu çok severim, daha önce de paylaştım:

Beyinde öğrenme nasıl olur?

Yeni bir bilgi geldiğinde beynimizde nöronlar, daha önce olmayan yepyeni bir bağlantı oluştururlar. Bu bağlantının sağlam hale gelmesi, yani bilgiden bilince dönüşmesi en az 21 gün tekrar edilmesi gerekir. En az diyorum çünkü, tekrarların 40 gün yapılması gerektiğin savunan araştırmalar var.  Kültürümüzdeki “Bir şeyi 40 kere söylersen olurmuş” sözü boşuna olmasa gerek!

Yani, her ne kadar gençlerde beynin okuduğunu anlama ve bunu yorumlama bölümü gelişimini tamamlamamış olsa da, onların yorumlama yeteneğinin gelişmesi için bol bol pratik yapmaları gerekiyor. Üniversiteye birlikte hazırlandığımız bir arkadaşım vardı. O zaman bu kadar çok kaynak, bu kadar çok test kitabı yoktu. Mevcut test kitabımızı silip silip 5 kez çözmüştü. Bana bu çok anlamsız gelmişti, neden böyle yaptığını sorduğumda ise şöyle demişti: “Soruyu görür görmez tanıyacak ve düşünmeden çözer hale gelmek istiyorum.” Bu taktiği kendi mi düşünmüştü bilmiyorum ama gerçekten de işe yaramış, sınavda çok iyi bir sonuç almıştı. Şimdi sınavlara hazırlanırken, yüzlerce soru çözdürmeleri de bu sebeple.

Odağımız kesinlikle sınav değil;

ama okuduğunu anlamak, anladığını yorumlayabilmek zihnin mantık döngüsünün çalışabilmesi demek ve bu günlük hayatta da, iş hayatımızda da ihtiyaç duyduğumuz bir beceri. Bu yüzden ben pratik için test çözmeyi değil, kitap okumayı tavsiye edeceğim.  Ne kadar bol kitap okur, ne kadar okudukları üzerinde konuşurlarsa “yorumlama” becerileri o kadar gelişir. Okurken önemli buldukları yerleri not almaları ya da altını çizmeleri de daha sonra bu notlara bir kez daha göz atabilmelerine imkan sağlayacak, bu da okuduklarını idrak etmesini kolaylaştıracaktır.


Bunun tam tersini savunan yöntemler de var. Okuduğunu anlama konusunda da bazı uzmanlar, konuyu okumadan önce, o konunun özetini okumanın konuyu daha derinlemesine idrak için faydalı olacağını savunuyor. Adeta tümevarım gibi yani; önce özet, sonra derinlemesine. Bir arkadaşım vardı, her hangi bir filmi izlemeye gitmeden o konuda yazılmış tüm eleştirileri okurdu. Ben sevmem mesela, filmi başkalarının filtresinden seyretmek istemem, etkilenmeden kendim seyretmek isterim. Ama o okuduğu her yorumun, filmi seyrederken normalde belki fark edemeyeceği detayları fark etmesini sağladığını söylerdi. Benzeri bir mantık, neden okumalar için kullanılmasın? Çocuğunuz kendinde işe yarayan yöntemi ancak deneyerek kendisi bulabilir.

Ama yeni nesil gençler dijital bir kuşak tabii. Bir keresinde bir öğrencim, ofisteki daktilonun fişinin nerede olduğunu sormuştu! Yani karikatürdeki gibi, kitabı nasıl açacağını bilmeyen, kitap okumakla arası pek iyi olmayanlar işe film seyretmekle başlayabilir, kitaba ikinci aşamada geçebilirler. Çok yakında ailece seyredilecek film önerilerim de olacak.

CESARET BULAŞICIDIR…

0
[vc_custom_heading text=”CESARET BULAŞICIDIR…
Anlamadım, anlamadınız, anlamadılar” use_theme_fonts=”yes”]

Oyunun kurallarının değiştiği eğitim sistemi içinde çocuklarımızın bu değişimin getirdiği kaygı rüzgarlarına kapılmadan huzurlu ve başarılı olması için en önemli etkenlerden biri “akademik cesaret”. Bunu kendine güven kavramına benzetebilirsiniz. Birbirlerinden farklı kavramlar olmalarına rağmen, birbirlerini destekleyen kavramlar olduğu da bir gerçek. Bu konuda araştırmalar yapan Avustralyalı Profesör Andrew Martin cesaret ve kendine güveni şu şekilde tanımlıyor: “Cesaret akademik zorluklara ve korkuya karşı gösterilen sebattır, kendine güven ise korkusuzca sebat gösterebilmektir”.

Evet değişime uyum sağlama günümüzde sadece bireyler için değil, şirketler için de bir başarı kriteriyken öğrenci koçu olarak cesaretin hepsinin temelinde olduğunu söyleyebilirim. Cesareti, çoğu kaynak “Korkularınıza RAĞMEN adım atmak” olarak tanımlıyor. Korkularımıza rağmen adım atabilmek ise kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Kimimiz ekstrem sporları yapma cesareti gösteremezken, topluluk önünde rahatça konuşabiliriz. Her gece sokağa çıkma cesaretimiz varken bir geceyi ormanda geçirmeye cesaret edemeyebiliriz. Bu örneklerin okul başarısı ile ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz… Ama cesur ve cesaret tanımlarının aslında ne kadar farklılaşabildiğini anlatabilmek için bir örnek verdim. Koçluk yaptığım gençlerin hepsine “cesur” desem yanlış olmaz. Çünkü hepsi farklı alanlarda cesaretlerini ortaya koyabiliyorlar. Aslında cesaretimiz bize güçlü olduğumuz alanları gösterirken, güçlendirmemiz gereken yönlerimize de rehberlik eder.

Cesareti eğitim çerçevesinde ele aldığımızda ise “akademik cesaret” tanımını kullanmak daha doğru olur. Akademik cesaret sanatta, bilimde, sporda, edebiyatta, matematikte, aslında sınıfta cesur olmayı gerektirir. Hepimiz aynı konularda yetenekli değiliz. Ama hepimiz aynı sınıfta aynı dersleri görüyoruz, aynı sınavlara giriyoruz, aynı sorular üzerinden başarımız ölçülüyor. Sınıfın çoğunun anladığı bir konuyu biz anlamak zorunda değiliz. Genel olarak matematiği hiç anlayamayabiliriz ya da matematikte kesirler konusunu anlamıyor olabiliriz.

İşte akademik cesaret de burada önem kazanıyor. Çünkü anlamadığımız bir konu olduğunda tüm sınıf arkadaşlarımızın anladığını varsayarak anlamadığımızı dile getirmemek, anlamadığımız noktayı sormak, kimsenin “anlamadım” demediği bir şeye “ben anlamadım” demek cesaret, daha doğrusu “akademik cesaret” gerektirir.

Akademik cesaret nedir peki? Akademik cesaret sınıfta saklanmamak, anlamadığın zaman anlamış gibi yapmamak, anlamadığın zaman o parmağını kaldırıp ben anlamadım diyebilmek, soru sorabilmek, sınıfta fikirlerini paylaşmak, arkadaşlarının ve öğretmeninin eleştirilerine açık olmak demek… Akademik cesaret bir genç bakış açısıyla baktığımızda sınıfta risk almak demek. Yani anlayacağınız gerçek anlamda öğrenmek akademik cesaret göstermeden maalesef olamıyor.

Akademik cesaretin oluşturulmasında asıl görev de elbette öğretmenlere düşüyor. Cesaretin kişiden kişiye değiştiğinden bahsetmiştim. Aile içinde fikirleri paylaşmak sınıf içinde fikirlerini paylaşmaktan farklı bir cesaret gerektiriyor. Öğretmenlerin öncelikle akademik cesaretin sadece öğrencinin akademik başarısını etkilemediğini fark etmeleri şart. Çünkü öğretmenin başarısı yetiştirdiği öğrencilerin başarılarıyla kendini gösterir.
Öğretmenlerin yapması gereken ilk iş derste öğrencilerinin cesur olup olmadıklarını anlayabilmek olmalı.  Birlikte çalıştığımız bir anne geçenlerde  çocuğunun öğretmeninden şöyle bir şikayet aldığını söyledi. “çocuğunu çok soruyor ve sınıfın düzenini bozuyor.”  .

Öğretmenlerin çocukları  öncelikle cesaretlendirmesi gerekir soru  sormak  için.  Öğrenci, ne kadar soru soruyor, hep aynı öğrenciler mi aktif, susanlar neden konuşmuyor gibi soruların cevapları yön gösterici olacaktır. Kuzey ülkelerinde “soğuk hava yoktur, yanlış kıyafet vardır” diye bir söz vardır, bunun gibi “zor ya da anlaşılmaz ders yoktur aslında, cesaretini ortaya koyamayan öğrenci  ve onu  cesaretini güçlendiremeyen öğretmen vardır”.

Avustralyalı Profesör Andrew Martin, Sydney Üniversitesinde yaptığı araştırma, sınıfta gösterilen cesaretin akademik performans üzerine etkilerini ortaya koyuyor (1). Özgüven beraberinde başarıyı getiriyor. Ancak özgüvenli değillerse, bir şeylerden korkuyorlarsa, nasıl cesur davranacaklar? Korkuya rağmen cesur bir adım atabilmelerinin yolu, çocuklarımıza sebat etmeyi, azimli olmayı öğretmekten geçiyor.

Zihin yapısı

Cesaretli davranışlar sonucunda başarıyı yakalayan öğrenciler ise özgüven kazanıyorlar. Bunun için, “büyüyen zihin yapısı (growth mindset)”  anlayışıyla öğrencilerin becerisine değil çabasına, sebatına odaklanmak, bunu takdir ve teşvik etmek önemlidir. Öğrencinin korktuğu bir şey karşısında sebat etmesi için, öğretmenin devreye girerek öğrenciye koçluk etmesi ve onunla birlikte hedefler belirlemesi, hedefine ulaşması için yapması gerekenleri, zaman yönetimini ve öncelikleri belirlemesine destek olması gerekiyor. Unutmayın yönetebileceğiniz hedefler, yönetemediğiniz korkudan daha cesaret vericidir. Amacınız  öğrencinin cesur davranması  için onu  güçlendirmek değil mi?

Cesaretin bulaşıcıdır…

Öğretmen, sınıfta sadece bir öğrenciyi cesaretlendirdiğinde, akademik cesaret tüm sınıfa yayılır. Sadece bir öğrenci parmak kaldırıp sorular sormaya başladığında dersin anlaşılmayan noktaları anlaşılmaya, daha çok sorular gelmeye, havada fikirler uçuşmaya başlar. Çünkü herkes anladığını, bildiğini göstermek ister. Çünkü herkesin içinde her konuda uyuyan bir aslan yatar.

Bu durumda öğretmenlerimizin, eğitimcilerimizin yapması gereken; öğrencilerin içinde yatan o uyuyan aslanı uyandırmak için, en kolay  cevap verilebilecek bir sorudan başlayıp giderek üzerinde daha fazla düşünülerek  cevap verilebilecek sorular sorulduğunu  yargının olmadığı  güvenilir bir ortama ihtiyaç var

Kaynaklar

  1. https://www.edutopia.org/article/importance-academic-courage
  2. (1) http://sydney.edu.au/news/84.html?newsstoryid=7563

ERGENLE SOHBETİN PÜF NOKTALARI

0
[vc_custom_heading text=”ERGENLE SOHBETİN PÜF NOKTALARI” use_theme_fonts=”yes”]

Bir ergenle sohbet başlatmak ve sürdürmek öyle zannettiğiniz kadar kolay  olmayabilir
Birçok ergen anne-babasının sorusuna ya sinirlenerek, ya tersleyerek ya da göz devirerek karşılık veriyor. Çünkü bazen onu yargılayacağınız endişesini taşıyor, bazen ona ders vereceğinizi sanıyor, bazen de sizin fikirlerinizin artık demode kaldığını düşünüyorlar.
Ama tatlı tatlı sohbet etmek de mümkün.

Tatlı bir sohbetin birinci şartı, konuştuğunuzdan çok dinlemektir! Eğer fikirlerinin dikkate alınmadığını düşünürse kendisini kapatıverir. Bunun dışında ders verir gibi üstten konuşmamanız da çok önemli. Sonuçta kim nasihatlerle dolu bir konuşmanın dinleyen tarafı olmak ister ki? Oyun gibi yapılan, ufuk açan, birbirinizin dünyalarını açtığınız bir sohbet hem aranızdaki bağı kuvvetlendirecek hem de hayatınızı renklendirecektir.

Tüm ailenin bir arada olacağı akşam yemeği “sohbet” için uygun bir zaman dilimi olabilir. Bir taraftan karnınız doyarken, bir taraftan da keyifli bir sohbetle ruhunuzu doyurabilirsiniz. Koçluk yaptığım ailelerden biri, sohbet başlıklarını 2-3 aile bir araya geldiklerinde oynadıkları keyifli bir oyuna da dönüştürmüş. Aynı soruları önce anne-babalar çocuğu adına cevap veriyor, sonra bu cevaplar aynı sorulara çocukların verdiği cevaplarla karşılaştırılıyor. Sonra da tam tersi yapılıyor. Epey komik sahneler yaşamışlar tabii. Hatta çocukların anne-babalarını daha iyi tanıdığı fark etmişler!
Grup olarak yapabileceğiniz bu gibi oyun ve eğlencenin bir arda olduğu sohbetlerin yanında özellikle birebir sohbetler de ergenler için oldukça önemli. Herkesin yanında konuşamayacağı ama size sormak istediği şeyler olabilir. Bunun için de özellikle  ergenler ile zamanı geçirmek yerine ona zaman ayırmanız gerekiyor. Buradaki kastım, birlikte herhangi bir şey yapmak değil; ergen çocuğunuza ayırdığınız zamanda gerçekten onun istediği bir şeyi yapmak, onun istediği bir konuda paylaşımlar yapmak.

“Çocuğumla ne konuşabilirim” diyorsanız, aşağıda farklı başlıklarda, bol bol sohbet konusu bulabilirsiniz. Bu  sohbetlerde kendi deneyimlerinizi anlatmayı  unutmayın. Çocuklar anne babalarını  hep  güçlü görür, hiç onlara ihtiyacınız olduğunu  düşünmez. Oysa sizin de onlara ihtiyacınız var, sizin de onların görüşlerini duymaya, parlak zihinlerinden yararlanmaya ihtiyacınız var. Bunu çocuklarınıza anlatmaktan, hissettirmekten çekinmeyin. Bugüne kadar hiç böyle sohbet etmediyseniz çocuklarınızla özellikle başlangıçta konunun yapay olmamasına özen gösterin. Zira  gençler hemen anlar ve size kapıları  kapatabilirler. Samimiyet her zaman işe yarar…
Sizin aile yapınıza ve çocuğunuzla ilişki dinamiklerinize göre istediğiniz başlıktan, istediğiniz konudan başlayabilirsiniz.

Çocuğunuzu ne kadar tanıyorsunuz?

  • En çok sevdiğin özelliklerin neler?
  • Eğer gizli bir gücün olsaydı, bunun ne olmasını isterdin? Neden?
  • Bir zaman makinan olsaydı, hangi zamana gitmek isterdin?
  • En sevdiğin şarkı hangisi? Neden?
  • En sevdiğin film hangisi? Neden?
  • Sence insanlar neden dövme yaptırıyor ya da piercing takıyor? Sen düşünür müydün? Nasıl?
  • Dünyada nereleri görmek isterdin? Neden?
  • Tarihten birisiyle sohbet etme şansın olsaydı kimi seçerdin? Onunla neler konuşurdun?
  • Kendinle ilgili en gurur duyduğun şey ne?
  • Sence “harika bir gün” nasıl olmalı?
  • Eğer görünmez olsaydın, ne yapardın?
  • En çok korktuğun şey ne? Neden?
  • Hangi özelliğinin daha iyi olmasını isterdin? Neden?
  • Yapmaktan keyif aldığın, yapınca rahatladığın şey ne?
  • Bu sene bir hedefin ya da yapmak istediğin şeyler var mı?
  • Fiziksel olarak kendini beğeniyor musun? Kime benzemek isterdin?
  • Karşı cinste hangi özellikleri arıyorsun?

Çocuğunuzla ilişkiniz nasıl?

  • Bizimle ilgili en gurur duyduğun şey ne?
  • Bizimle ilişkinde en sevdiğin şey ne?
  • Bize her şeyi söyleyebileceğini düşünüyor musun? Bazen yalan söyleyebileceğin durumlar var mı?
  • Bizim neyi daha farklı yapmamızı isterdin?
  • Hiç seni utandırdık mı?
  • Herhangi bir şeyi nasıl kutlamamızı isterdiniz?
  • Size öğrettiğimiz en önemli şey sence ne?
  • Bizi 3 kelimede tanımlar mısın?
  • Bir günlüğüne yerleri değiştirsek ne yapardın, neleri değiştirirdin?

Aile yapınız hakkında ne düşünüyor?

  • Arkadaşlarının ailesiyle bizim ailemizin farkı ne?
  • Bize ne kadar katı olduğumuzla ilgili, 10 en katı olacak şekilde 1’den 10’a kadar puan verir misin?
  • Sana göre biz sana ve kardeşine adil mi davranıyoruz?
  • Sence “mutlu aile” ne demek? Bizim ailemiz mutlu mu?
  • Ailemizle ilgili en çok sevdiğin şey ne?
  • Ailenin her ferdinin tek tek en sevdiğin 2 güzel özelliğini sayar mısın?
  • Boşanma konusunda ne düşünüyorsun?

Çocuğunuz bazı değer yargılarını, duygularını ve karakterini anlamak

  • Bugün hiç birisine yardım ettin mi? Yardım edince ne hissediyorsun?
  • Yalan söylemek her zaman yanlış mı? Ne zaman yalan söylenebilir?
  • Bir yakının hasta olsaydı, senin de ilaç alacak paran olmasaydı. İlaç çalar mıydın?
  • Bütün büyüklere saygı duymak gerekir mi?
  • Sence dünyadaki en büyük problem ne?
  • Para ne kadar önemli?
  • Üzgün olduğunda ya da kötü hissettiğinde bunu çevrendekilerle rahatça paylaşabiliyor musun?
  • Öğretmenin, arkadaşların ya da biz sana kızdığımızda nasıl hissediyorsun?
  • Kızgın ya da üzgün olduğunda kendini nasıl sakinleştirip, iyi hissettiriyorsun?
  • Sana sarılmamızdan, öpmemizden hoşlanıyor musun? Arkadaşlarının yanında sarılsak bundan utanır mısın?
  • Senin ruh halini, duygularını anlıyor muyuz?
  • Bizle hangi konulard konuşmakta zorlanıyorsun ya da çekiniyorsun?
  • Birisine, bir hayvana ya da çocuğa kötülük yapıldığını görsen, sesini çıkartıp onu korumaya çalışır mısın? Yoksa hiç karışmaz mısın?
  • Hiç birisiyle alay ettin mi? Birisi seninle alay etti mi?

Okul hayatı ve okula bakışı

  • En sevdiğin ders/öğretmen hangisi?
  • Akıllı olmak ve zeki olmak arasında far var mı? Sence sen hangisisin?
  • Okulla ilgili en sevdiğin şey ve en sevmediğin şey ne?
  • Bir arkadaşının kopya çekeceğini ve onun yüzünden sizin ortalamanızın düşeceğini bilsen ne yapardın?
  • Sence eğitim sistemi nasıl olmalı?
  • Evde eğitim konusunda ne düşünüyorsun?
  • Okulda neyi değiştirirdin?

Kaynak:

http://www.ahaparenting.com/parenting-tools/communication/family-discussions

En Çok Okunan Makaleler

Koçluk İle İlgili Makaleler

Öğrenci Koçluğu ve Yaşam Koçluğu arasında nasıl bir fark vardır?

0
ICF; koçluğu, ‘Öğrencilerin, kişisel ve profesyonel potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için yaratıcı bir süreç ortak olarak tanımlar.’ Öğrenci Koçluğu, yaşam koçluğu ve öğrenci koçluğun...